5 Ocak 2008 Cumartesi

SÜNBÜL SİNAN - XVI. YÜZYIL TEKKE ŞİİRİ

SÜNBÜL SİNAN (1475-80?- 1529)

Osmanlılar zamanında İstanbul’da yetişen evliyanın büyüklerinden Zenûyddin lakablı Yusuf Bin Ali’dir. Dedesine Kaya Bey derlerdi. Zeynûddin lakabıyla birlikte Sinânuddîn lakabıyla da bilinir. Fakat Sünbül Sinan adıyla ün salmıştır. Halvetiye tarîkatı kollarından Sünbüliye’nin kurucusudur. ( BTK, 1986, C.4, s.35 )
Sünbül Sinan 1451 yılında Merzifon'da doğdu ve 1529’da İstanbul’da vefat etti. İlk öğrenimini Isparta’nın Borlu Kasabasında yaptı. Daha sonra İstanbul’a giderek Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan İkinci Bayezid Han devrinin meşhur, alim ve evliyası olan Efdalzâde Hamidüdîin Efendi’den ders aldı . Medresede okurken tarikatların ve sûfilerin aleyhinde olduğu söylenir. Bir tesadüf sonucu Çelebi Halîfe ismi ile şöhret bulan Koca Mustafa Paşa Camii’nde irşat ile meşgul olan Cemal-i Halveti ( Muhammed Cemaleddin) ile tanıştı ve Sultan İkinci Bayezid Han’ın da hocası olan Çelebi Halife’nin huzuruna gidip talebesi olmak istediğini bildirdi. İsteği kabul edilince Sünbül Sinan ilim öğrenmeye feyiz ve teveccühlerine kavuşarak kemale ermeye, olgunlaşmaya başladı. (TDEA, C.8, s.76 )
Sünbül Sinan bir gece rüyasında insanların su almak için bir kuyunun başında toplandıklarını gördü. Kuyunun suyu kıttı ve çok derindeydi. bir gece rüyasında insanların su almak için bir kuyunun başında toplandıklarını gördü. Kuyunun suyu kıttı ve çok derindeydi. Sünbül Sinan kuyuya yaklaşınca birden kuyunun suyu çoğaldı ve çağıldayarak akmaya başladı. Hem kendisi hem de yanındakiler bundan istifade etti. Ertesi gün bu rüyayı Çelebi Halîfe’ye anlattı. O da “Ey Sinan ! Senin kalbin Allahü Teâla’nın muhabbetiyle doludur.” Diyerek kendi feyiz ve ilmi konulardaki birikimini Sünbül Sinan’a aktardı. O’nu halifesi olacak şekilde yetiştirdi. Bu bilgileri pekiştirmesi için de Mısır’a gönderdi. Sünbül Sinan’da Mısır halkına Ehl-i Sünnet itikadını bildirmek, Allahü Teâla’nın emir ve yasaklarını öğretmek üzere emredilen yere gitti. Mısır hükümdarı Kaçmaz Sultan, Sünbül Sinan Hazretlerine büyük bir hürmet gösterdi. Kendi yaptırdığı camide halkı irşad etme vazifesi verdi, Mısır uleması ve evliyası Sünbül Sinan’ın yaptığı sohbetlerden O’nun büyük bir alim ve evliya olduğunu anladılar. İlmine hayran kaldılar. Kuran-ı Kerim’e Sünnet-i Seniyye’ye olan bağlılığına alimlerin içtihatlarına uymaktaki gayretlerini pek beğendiler. Bu sebeple ona saygı ve hürmette kusur etmemeye azami gayret gösterdiler. (İSLAM ALİMLERİ ANS. , C.14, s.350 )
Sünbül Sinan Mısır’da dinin emir ve yasaklarını üç yıl boyunca insanlara anlatıp Allahü Teala’nın kendisine ihsan ettiği feyiz ve bereketlerden onlarında yararlanmasını sağladı. Bu asırda hocası Çelebi Halîfe hacca gidiyordu ve Sünbül Sinan’ında kendisine eşlik etmesini istemişti. Padişahın da iznini alıp “Kim bilir bu yolculukta ne hikmetler gizlidir.” diyerek Mısırlılarla helalleşip yola çıkar. Mekke-i Mükerremeye vardığında İstanbul’dan gelen hacılardan Çelebi Halîfe’nin vefat ettiğini öğrenir. Bir de vasiyeti olduğunu ve “Bu vasiyeti Sünbül Sinan’a veriniz.” diye emrettiğini öğrenir. Vasiyette ilk olarak kendisinin Kabe-i Muazzamaya gidecek hacıların yolu üzerinde defnedilmesini ; ikinci olarak Sünbül Sinan’ın İstanbul’a gidip Koca Mustafa Dergahında talebelere ders vermeye başlamasını, son olarak da Sünbül Sinan’dan kızı Safiye Hatun ile evlenmesini istiyordu. Daha önce giden hacılar tarafından Çelebi Halîfe’nin vefat ettiği ve Sünbül Sinan Efendiyi yerine halife bıraktığı haberi İstanbul’a yayılmıştı. Sünbül Sinan burada talebelerini yetiştirebilmek için elinden geleni yaptı. Çok dikkat ve itina gösterdi. Huzuruna gelip gideni boş göndermezdi. Talebeleri tarafından çok sevilir ve sayılırdı. Talebeleri içinden Merkez Efendiyi çok severdi. Ona kızını vererek damadı yaptı.
Sünbül Sinan, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han ile ilgili bir olayda Şah İsmail’i Çaldıran’da mağlup ettikten sonra Mısır’ı fethedip edemeyeceği konusundaki şüphelerini gidermişti. Yavuz Sultan Selim Han, yanına vardığı anda daha derdini söylemeden Sünbül Sinan “Ey muzaffer sultan! İnşallahü Teala Cenab-ı Hak Mısır’ın fethini sana müyesser edecektir. Allahü Teala’nın bütün sevdikleri seninle beraberdir.” diyerek Yavuz Sultan Selim’i müjdelemiştir.
1529’da Muharrem ayının ikinci pazartesi günü vefat edeceğini anlayan Sünbül Sinan hazretleri dostlarıyla ve talebeleriyle vedalaştı, helalleşti. Talebeleri başında Yasin-i Şerîf süresini okudular. Sümbül Sinan Efendi, son nefesinde Kelime-i Şahadet getirerek vefat etti. Öldüğünde seksen yaşındaydı. Kabrini Koca Mustafa Paşa’daki dergahının ortasına kazdılar. Cenazesini Fatih Camisine getirdiler. Alimler, veliler, devlet erkanı ve binlerce İstanbullu cenaze namazını Şeyhülislam Ahmet İbn-i Paşa’nın imametinde kıldılar. Sonra mevcut olan türbesine defnettiler.
Sümbül Sinan’ın Sümbûli tarîkatının usul ve erkanı hakkında yazdığı “Risalet’ül Etvar” adlı eseri ve “Risâle-i Tahkikiyye” adlı eseri vardır. (İSLAM ALİMLERİ ANS., C.14, ss. 331-334)



































a) SÜNBÜL SİNAN’DAN ÖRNEKLER

GAZEL I

1- Işk ile iki cihânda şâh olan gelsün berü
Râh-ı Hakk’a bende-i dergâh olan gelsün berü

2- Devlet-i dünya ile mağrur olanlar gelmesün
Ârif-i fânî fenâfillâh olan gelsün berü

3- Hançer-i tevhîdi çek bu asker-i şeytâneye
Dâima kalbinde zikrullah olan gelsün berü

4- “Küntü kenz”ün kibriyâsından gören sırr-ı Hakk’ı
On sekiz bin âleme âgâh olan gelsün berü

5- Sünbülî incedürür kıldan Sırât-ı müstâkîm
Dest-gîri dâima Allah olan gelsün berü

GAZEL II

1- Ezelden ışk odına yana geldüm
Anınçün tâ ebed mestâne geldüm

2- Eğer nûş itmez isen sen bu meyden
Dime zâhid ki ben insana geldüm

3- İçe bir cür’a ger râhip bu meyden
Koyup küfri diye îmâna geldüm

4- Sarây-ı vahdet olmuşken makâmun
Bu kesret âlemin seyrâna geldüm

5- Bu dehr içre görüp itme taaccüb
Çü gizli genc idüm virâna geldüm

6- Var idi ilm-i ayn’a kabiliyyet
Görüben kendümi îmâna geldüm

7- Çü birdür Sünbülî ma’rûf u ârif
İdüp da’vâ dime irfâna geldüm

GAZEL III

1- Gel iy sâlik diyem bir söz ki hakdur
İşidür hakkı ol kim hak kulakdur


2- Hadîs-i Hak’durur hak söz hakîkat
Egerçi söyleyen dildür dudakdur

3- Şular kim geçmedi cân u cihvndan
Ne duydı ışkı vü ne duyacakdur

4- Sorarsan hânkâh-ı ışkı zâhid
Anun karanu yiri bir bucakdur

5- Kalanlar zühd ü takvâda mukarrer
Sefer ehli değildür oturakdur

6- Şikâr-ı cânı sayd itmek dilersen
Dil-i vîrâneme gel kim yatakdur

7- Şiâr-ı âşıkı benden sorarsan
Cünün u âh u vâh hem ağlamakdur

8- Gerekmez âşıka keşf-ü kerâmet
Ki âşık olana bunlar tuzakdur

9- Anun ışkunda iken gayra bakma
Sakın kim âşıkına ol kıyakdur

10- Şarâb-ı ışkı içmiş Sünbülî çok
Velâkin mest iden şol son ayakdur

Hiç yorum yok: