5 Ocak 2008 Cumartesi

NEV’Î (1533-1599 ) 16. YÜZYIL TÜRK ŞÂİRLERİ

NEV’Î (1533-1599 )

XVI. yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş Osmanlı şehzadelerine hoca seçilerek ve onları yetiştirmeye memur edilecek kadar ilmi ve faziletiyle mevki ve takdir kazanmış müderris bir şairdir. Pir Ali-zade Nev’î olarak bilinir asıl adı ise Yahya’dır. 1533’de Malkara’da doğmuştur. Halveti tarikatı şeyhlerinden Pir Ali Efendi’nin oğludur. İlk öğrenimini sıbyan mektebi muallimi olan babasının yanında tamamladıktan sonra 1550’de İstanbul’a gitti. Asıl ilmi kimliğini burada aldığı tahsille kazanmıştır. ( BANARLI, 1998, C.1, ss.578 )
Nev’î’nin hayatında dönüm noktası olan İstanbul’a gelişinden sonra Mollo Aheveyn adıyla bilinen devrin tanınmış âlimlerinden Karamanlı Ahmed ve kardeşi Mehmed Efendilerden ders aldı. Bilhassa Karamanlı Mehmet Efendi’den büyük feyz alan Nev’î hocasının 1558 yılında Edirne’deki Bayezid Medresesine tayin edilmesi üzerine onunla birlikte Edirne’ye gitmiş ve 1563’te yine birlikte İstanbul’a dönmüştür. Nev’i 1566 yılında tahsilini bitirdi. Aynı yıl önce Gelibolu’da Balaban Paşa Medresesine, ardından da Mesih Paşa Medresesi müderrisliğine getirildi. Sonra İstanbul’a döndü. 1572 tarihinden sonra İstanbul’da Şahkulu daha sonra sırasıyla Murad Paşa, Cafer Ağa, Edirnekapı’da Mihrimah ve Fatih’te Çınarlı Medreselerinde müderrislik yaptı. 1590’da Bağdat kadısı oldu. İki hafta sonra Sultan III. Murad tarafından kendisine Şehzade Mustafa’nın öğretmenliği görevi verildi. Ayrıca Şehzade Osman Beyazîd ve Abdullah’ın eğitimiyle de görevlendirildi. 1595 yılına kadar görevde kalan Nev’î daha sonra Kazaskerlik rütbesinden emekli oldu. 24 Haziran 1599’da vefat etti. Şeyh Vefa Haziresinde Şeyh Şaban Efendi’nin yanına defnedildi. Vefatına oğlu Nevizade Ata’i şu tarihi düştü, “Cihân gülzârını câ etti Nev’î” (BTK, 1986, C4., ss.66 )
Devrinin seçkin bilginlerinden olan Nev’î bulunduğu en yüksek ilmi mevkilere rağmen mütevazı ve yoksul kalmıştır. Öldüğünde cenazesini kaldıracak para bırakmayan bu içli şair, dürüstlüğü, kibarlığı, faziletiyle temiz şöhret sahibidir. (KABAKLI, 1990, C2, ss.532 )
Nev’î XVI. asırda Bâkî’den sonra gelen şairlerin ilki kabul eldir. Hatta bazıları onu Bâki’den bile üstün bulurlar. Rind edalı derviş meşrepli, tasavvuf ve takvaya mütemayil bir kişidir. Devrinin şeyhlerinden Bâlî Efendi, Kurt Mehmet Efendi ve Şaban Efendi’ye intisab etmiştir. ( TDEA, C7, ss.42 )
Şiirde üslubu sade ve doğaldır. Süslü söyleyişi sevmez hatta XVI. asırda bir moda halini almaya başlayan süslü söyleyişlerden, sanat ve manzum merakından hoşlanmazdı.

Bu sade nazmı ehl-i sanayi beğenmese
Nev’î ne gam bizim sözümüz aşıkanedir.

diyecek kadar da şiirde dahi söyleyişin zevkinde ve farkında idi. Halis şiirin kendi devrindeki en sade lisanla istifini yapacak kudrette bir şairdi. Nev’î bir şeyh olan babasının rind ve olgun derviş ruhunu aynen sürdürmüş ve hemen bütün hayatı boyunca tasavvuf, tefekkür ve heyecanından uzak kalmamıştır. Devrinin tanınmış şeyhlerinden tasavvuf kültür ve terbiyesi almaya devam etmiştir. ( BANARLI, C.1, ss.578-79 )
Türkçe, Farsça, Arapça birçok şiirleri, eserleri bulunan ve şiir kadar nesirde de güçlü olan Nev’î bilhassa gazelleri ile ün salmış ve Divan şiirinin klasik üstatlarından birisi sayılmıştır. Gazelleri lirizm, sadelik, rahat söylemişlik aşıkane ve hazan hikmetli eda bakımından Bâki’nin şiirlerine denk hatta üstün tutanlar görülmektedir. (KABAKLI, 1990, C2, ss.532 )
Nev’î’nin müretteb bir divanı; ilmi, edebi çok sayıda eserleri ve risaleleri vardır. Kasideler, tercihi bend, muhammes, tahmis, tesdis manzumeleri ve kıt’alardan müretteb divanında 400’den fazla gazel bulunmaktadır. Kasidelerinin tasvir ve girizgah bölümleri de takdir toplamakla beraber bu samimi aşk şairinin en güzel şiirlerine gazelleri arasında rastlanır. Bu gazeller çoğunlukla âşıkane, rindane ve kısmen felsefi-tasavvufî bir eda ile terennüm edilmiştir. ( BANARLI, 1998 , C2, ss.579 )
Nev’î’nin divanının yanı sıra hikmet, mevize, tevazu, sıdk vb. gibi konularda 40 hadisin manzum tercümesi olan Hadîs-i Erbâi’n, tasavvufi aşkı terennüm eden ve başında II. Selim’e bir mehdiye bulunan Hasb-ı Hal, Nevî’nin en önemli mensur ansiklopedik eseri olup tarih, hikmet hey-et, kelam, usul-i fıkıh, hilat, tefsir, tasavvuf, rüya tabiri, remel, tıb, nuzum, fal ve zic gibi konularda bilgi veren III. Murad’a ithaf edilmiş. Başında “Civan-ı Fazıl” sonunda “Beşir ve Şadan” hikâyeleri bulunan “Netâicül Fünûn” ve “Mehasinül Mutûn” ve İbn Arabi’nin meşhur eserinin tercümesi ve şerhi olan “Fususu’l Hikem” tercümesi vardır. Bu eserin yazılmasında Şeyh Şaban Efendi’nin de büyük etkisi olmuştur. Sade bir dil yazılmış bu tercümede yer yer manzum parçalarda bulunmaktadır. Ayrıca oğlu Nevizade Ataî’nin bahsettiğine göre Nev’î, tefsir, kelam, tasavvuf, âkâid, fıkıh, mantık vb. gibi mevzularda otuzdan fazla risale yazmıştır. Bunlardan çoğu ele geçmemiştir. Bazıları: Risâle-i Nevayı Uşşak, Risale-i Mantık, Hace-i Cihan’ın münşeatından tercümeler, Kıssa-i Hızır ve Musa Tercümesi, Munazara-i Tûtîbûzağ olarak sıralamak mümkündür. (TDEA, C.7, s.43 )


a) NEV’İ’DEN ÖRNEKLER
GAZEL I



1- Senün mahzûnun olmak bana şâdân olmadan yegdür
Gamunla aglamak ilerle handân olmadan yegdür.

1-Senin başkalarıyla yüzünden mahzun olmak beniö için mutlu olmaktan, gamınla ağlamak gülüp eğlenmekten yeğdir.

2- Cihânuz izz ü câhın böyle iz`ân eyledüm ben kim
İşigünde kul olmak dehre sultân olmadan yegdür

2-Cihânın ululuk ve yüceliğini ben şöyle anlıyorum; eşiğinde kul olmak kâinâta sultân olmaktan yeğdir.

3- Düşüp kûy-ı harâbât içre sûfi kâse-lis olmak
Serîr-i devlete fağfûr u hâkan olmadan yegdür

3- Düşüp harâbât köyü içinde çanak yalayan sûfi olmak devlet tahtına sultân olmaktan yeğdir.

4-Cihân-ı bî-sebâtun rağmına devr itdürüp câmı
İçüp lâ-ya`kul olmak şâh-ı devrân olmadan yegdür

4- Dönek dünyâya rağmen kadehi elden ele dolaştırıp çeyrek akıl kaydından kurtulmak, dünyâ pâdişâhı olmaktan yeğdir.

5-Şarâb-ı aşk ike Nev`î gibi mest-i müdâm olmak
Bakup bu ni`met-i dünyâya hayrân olmadan yegdür.

5- Aşk şarabıyla Nev`i gibi sürekli sarhoş olmak, bu dunyâya bakıp hayrân olmaktan yeğdir.



GAZEL II



1-Geldümse n`ola ben şuarâ devrine âhır
Âdet budur âhırda gelür bezme akâbir

2- Ben bu şairler toplantısına en son geldimse ne çıkar. Âdet budur, büyükler toplantıya en son gelirler.
(Derv kelimesinin, zaman, dünya, baht anlamları yanında kadeh anlamı da vardır. Toplantılarda çepçevre oturulur. Kadeh elden ele dolaştırılır).

2- Sôfi zarar etmez sana etfâl ile sohbet
Gam çekme girür cennette erbâb-ı sagâ`ir

2- Ey sofi! Küçük çocuklarla görüşmek sana zarar getirmez. Üzülme, küçük günahları onlar da cennete girerler.

3- Ey meh n`ola şehbâz-sıfat el üzre
Şehründe bizüz şimdi gözi boğlumüsâfir

3-Ey ay yüzlü güzel, şimdi senin şehrinde gözü bağlı, garip misafirler biziz. Doğan kuşu gibi bizi el üstünde tutsan ne olur.

4- Hiç neyleyenin bu dil-i âvâreyi bilmem
Ne vuslata kâdir sana ne fürkata sâbir

4- Bu başıboş gönlümü ne yapayım bilmem; ne kavuşmağa gücü yetiyor, nede ayrılığına dayana biliyor.

5- N`etsün ya güzel sevmeyüp Allah`ı seversen
Nev`î gibi bir rind hususâ ola şâir

5-Nev`î gibi bir rind, özellikle şâir de olursa, söyle Allahını seversen; güzel sevmeyip de ne yapsın!





GAZEL III



1- Belâ dildendür ol dildâr elinden dâdumuz yoktur
Gönüldendür şikâyet kimseden feryâdumuz yoktur

1-Bela gönlünden geliyor; o sevgilinin yüzünden bir şikâyetimiz yok. Bizim şikâyetimiz kendi gönlümüzdedir; başka kimseden şikayetçi değiliz.

2- Niçün aşk ehlini yâd etmez ol lâ`l-i Mesîh-âsâ
Bilür hod âlem-i ervâha nisbet yâdumuz yoktur

2-Bizim kimsenin ölüler âlemi kadar bile anlamadığını bilir de, o İsâ gibi dudakları can veren sevgili âşıkları niçin hiç anlamaz.

3- Harâbât ehline rûz-ı hesâbı anma ey vâiz
Bizüm hergiz bu varlık defderinde adumuz yoktur

3- Ey öğüt veren! Meyhanedeki oturup kalkanların meyhanedeki hesap gününü hiç anma. Bizim bu varlık defterinde adımız, sanımız hiç geçmez.
(Varlık defderi sözüyle harabat ehlinin yazıldığı defder ve dünyada yaşayanların defderi söylenmek istemiş).

4-Toğup kumrî-sıfat biz anadan tavk-ı mahabbetle
Esî-i kayd-ı derd ü mihnetüz âzâdumuz yoktur

4- Biz, kumru gibi, anamızdan boynumuzda aşk halkasıyla doğmuşuz. Bunun için dert ve keder bağının tutsağıyız. Kurtulup, serbest kalma umudumuzda yok.
(Tavk, gerdanlık ve suçluların boyunlarına geçirilen zincire bağlı halka anlamındadır. Buna lâle de denir. Kumru gibi bazı kuşların boyunlarındaki değişik renk teki tüylerden halka ya da tavl adı verilir).

5-Mukarrer şâir-i şirin-zebânuz nev`iyâ ancak
Bu derv içinde bir şöhret verür Ferhâd `umuz yoktur

5-Ey Nev`î! Şüphesiz biz, tatlı dilli bir şâiriz, ama bu devirde bizi üne kavuşturacak bir Ferhad`ımız yok .
(İlk mısra`daki şirin sözü hem tatlı, hem de Ferhâd`ın sevgilisi Şirin anlamındadır.Şirin`i dünyâya tanıtan Ferhâd`ın ona olan aşkıdır).

GAZEL IV



1- Âşıkuz dîvâneyüz bağ ile gülzâr isterüz
Bir güle bağlanmışuz illâ bi-hâr isterüz

1-Âşıkız, deli divâne olmuşuz; bağda, bahçede eğlenmek isteriz. Bir güle bağlanmışız ama ille de dikensiz olsun isteriz.

2- Şâm-ı herci mihr-i ruhsâriyle rûz-i id eder
Âşıkun kadrin bilür âlemde bir yâr isterüz

2- Ayrılık, akşamını, yanağının güneşini gösterip bayram gününe döndüren; yani dünyâda âşıkının değerini bilen bir sevgili isteriz.

3- Gül gibi her gördügi hâr u hasa yüz vermeyüp
Mâil-i ehl-i hevâ bir serv – reftâr isterüz

3- Gül gibi, her gördüğü çalı çırpıya yüz vermeyen, gerçek âşıklara düşkün selvi
yürüyüşlü bir güzel isteriz.


4- Kasd ederse gerd-i râhın görmeye çeşm-i rakib
Sürmeyi gözden siler bir şûh-ı ayâr isterüz

4- Yabancının gözü ayağının tozunu görmeğe kalksa, gözünden sürmeyi çeken,
aldatıcı bir sevgili isteriz.

5- Hatt-ı bâkî bulmağa gülzâr-ı-fânîden bugün
Nev`iyâ sâgar sunar bir lâle-ruhsâr isterüz

5- Ey Nev`î! Bu geçici dünyâ gül bahçesinden ölümsüzlüğe giden yolu bulmak için,
şarap sunan lâle yanaklı güzel isteriz

Hiç yorum yok: