5 Ocak 2008 Cumartesi

CİNÂNÎ ( ?-1595 ) XVI. YÜZYIL TÜRK ŞÂİRLERİ

CİNÂNÎ ( ?-1595 )

a) HAYATI VE ŞAHSİYETİ

Osmanlı’nın en önemli kültür merkezlerinden biri olan Bursa’da doğdu. Asıl adı Mustafa’dır. Babasının adı ise Mehmet’tir. Bu asrın ikinci sınıf sayılan şairleri arasında önde gelenlerindendir. Şairin kullandığı mahlas yeni harfli bazı metinler de “Cenânî” şeklinde geçmektedir. Bilindiği gibi “Cinân” cennetler demektir : “cenan” ise gönül manasına gelmektedir. Başta S. Nüzhet ve Fuat Köprülü olmak üzere bütün Türk müelliflerinin de bu şekilde tercih ettikleri görülmektedir. Fakat şairin “Ciânu’l-Kulûb-ni eseri incelendiğinde bunun “Cinânî” olması gerektiği anlaşılır. (OKUYUCU,1994, s.III. )
Doğum tarihi kesin olarak tespit edilemeyen Cinânî’nin küçük yaşlarda tahsil hayatına atıldığı bilinmektedir. Manisa müderrisi ve müftüsü olan Muallimzâde’den mulazemet olarak tahsilini bitirdi. Hocasının Rumeli Kazaskerliği sırasında onun yanında kazaskerliği yaptı. Bir müddet Karesi’de kassam ( miras taksimini yapan memur ) olarak da bulunan şair daha sonra ilmiye sınıfına geçti. 1581’de Malülzâde Mehmet Efendi’nin yerine meşihata getirilen Çivizâde tarafından 1586’da Köserler Medresesine tayin edildiği bir tarih manzumesinden anlaşılmaktadır. Cinânî aynı yılın sonlarına doğru Bursa’daki Îvaz Paşa Medresesine müderris oldu. Bir ara bu medresedeki görevinden azl edildiyse de Ekim 1594’te tekrar aynı medreseye tayin edildi. Cinânî, buradaki görevi sırasında vefat etti ve Hazma Bey Mezarlığına defnedildi. Tezkirelerde vefatı dolayısıyla yazılmış birçok tarih manzumesi bulunmaktadır. ( TDVİA., 1993, C.8, s.11 )
Cinânî’den bahseden biyografik eserler onun bazı fiziki özelliklerine de temas etmektedirler. Güldeste, şairin sağ gözünün kör olduğunu söylerken, Şakayık Zeyli’de şişman olduğunu söyler. Yine şairin şiirlerinden anlaşıldığına göre, oldukça uzun boylu bir yapıya sahiptir. Hayatının birçok kısmında hastalıklarla uğraşmış sıhhatli bir hayat geçirememiştir.
Cinânî’nin Divan’ını dolduran caîzenâmelere, şikayetlere ve yardım taleplerine dayanarak pek rahat bir hayat sürmediğini söyleyebiliriz. Şair sık sık evinin harabeliğinden, atının olmayışından, kışlık yakacağını ve giyeceğini temine güç yetirememekten, iaşe hususundaki fark u zaruretinden bahisle etrafındaki varlıklı insanlardan yardım ister.
Şairin eserlerinde gerek babası gerekse diğer aile fertleri ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Babasının Mehmet Efendi isminde bir zat olduğundan bahsetmiştik. Caize talebiyle yazdığı bir kaside de ailesinin kalabalık olmasından şikayet eder. Abdulbâki isminde bir çocuğu ve ilmiye sınıfına mensup bir kardeşi olduğundan bahsetmiştir. Şair Riyâzü’l-Cînân isimli mesnevisinde üst üste gelen birader ve hemşeri vefatlarından bahsediyor.
Cinânî, Osmanlı Devleti’nin hem siyasi hem de edebi bakımdan kemal devrini idrak eden bir şairdir. Klasik edebiyatımızın en büyük temsilcileri ile aynı devirde yaşamış pek çoğunu şahsen tanımak ve bazılarına da nazireler yazmak, söylemek imkanı bulmuştur. İşte bütün ikinci sınıf şairler gibi Cinânî de bu büyük kıymetlerin gölgesinde kalmış ve belki biraz da bu yüzden edebiyatımızda orijinal bir şahsiyet olduğu halde hak ettiği şöhreti kazanamamıştır.
İlk edebi kaynaklardan olan Âşık Çelebi ve Kınalızâde tezkireleri telif edildiği yıllarda şair, henüz edebi kişiliğini ortaya koymaktan uzak idi. Herhalde bu iki kaynakta şairimize kısa çizgilerle yer verilmesi bundandır. Daha sonraki eserlerden Atâyî’nin Şakâyık Zeyl’inde ve Beliğ’in Güldeste’sinde ise onun uzun uzadıya ele alındığı ve hararetle övüldüğü görülmektedir. Kaynaklara göre, Cinânî, Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmış ve hat sanatıyla da meşgul olmuştur. Şairin Farsça’yı iyi bildiği anlaşılmaktadır. Divanındaki Farsça şiirlerin tutarı bir divançe teşkil edecek sayı ve kalitededir. Genellikle basit bir Farsça ile yazmakla beraber arada pek kullanılmayan kelime ve tabirlere de yer vermektedir.
Cinânî’nin Fars edebiyatının temsilcileri arsında en fazla Nizâmî, Hüsrev, Camî, Attar, ve Firdevsî etkisinde kaldığı söylenebilir. Mevlana’nın da ismi hiç geçmemesine rağmen gerek fikirleri gerekse ondan tercüme sayılabilecek bazı beyitleri ile derin bir surette hissedilir. Cinânî, Türk şairleri içinde gerek kendi muasırlarına gerekse kendisinden evvelki hemen belki belli başlı bütün şairlere nazireler yazmıştır. Şairin hayatı daha çok tahmis ve tesdis vadisinde inkişaf etmiştir. Cinânî, kaynaklarında bahsettiği üzere nazm ve nesri sağlam, kıymetli, orijinal bir şahsiyet olarak anılmaya layıktır. Kendisi de bunun farkındadır ve büyük şair gibi övülmeyi sever. Bıraktığı eserleri onun övünmelerini haklı çıkarır niteliktedir.
Cinânî’nin eserleri incelendiğinde dünya ve hayat karşısında divan edebiyatındaki umumi temayüllere uygun görüşler ortaya koyduğu görülür. Buna göre, dünya fanidir, bir geçiş yeridir. Bu düşünce ise divan şairlerinde; dünyadan gam almak, geçici günleri zevk u sefa ile değerlendirmek vs. şeklinde tezahür eder.
Cinânî, Kainat karşısında bazen müşteki, bazen isyankar bazen de mütevekkildir. Mütevekkil anlarında her şeyde bir hikmet arayan arif tavrı ile alemi müsamahalı bakışlarla seyr eder. Bütün şikayetlerine rağmen insanlar dünyadaki hayatlarından memnundurlar. Allah herkesi bir şeyle avutmakta, teselli etmektedir. ( OKUYUCU , 1994, ss.III.-XX. )

b) ESERLERİ

1) DÎVÂN: Cinânî divanının üç nüshası mevcuttur. Bunlardan biri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde biri İsveç Uppsala Üniversitesi Kütüphanesi’nde diğeri ise Gemlik’te ikamet eden şair Dr. A .Özdemir Hacıtarihoğlu’na aittir. Bu nüshaları yanında pek çok şiir mecmuasında şairimizin epeyce yekûn teşkil edecek sayıda manzumesi mevcuttur.
Cinânî divanında yaklaşık yedi varak tutan mensur bir dibace vardır. Gayet ustaca bir üslup ile kaleme aldığı bu kısımda şair, eserin telif sebebini hikaye ediyor. Bu divanda toplam 41 kaside yer alır. Bunlardan dokuz tanesi Sultan III. Murat’a ithaf edilmiştir. Sultan Mehmed’e ise bir cülüsiye kaleme almıştır. Diğer kasideler umumiyetle saray efradına ve devrin ulemalarına ithaf edilmiştir. Cinânî, edebi türler içerisinde en çok musammat vadisine hususunda tahmis ve tesdise iltifat etmiştir. Musammatlar kısmında başka divanlarda rastlanmayacak sayıda tahmis ve tesdis mevcuttur. Bu kısımdaki musammat sayısı 7 mersiye de dahil 108’dir. Divandaki gazeliyet kısmında toplam 311 gazel mevcuttur. Gazellerde üslup nispeten sade ve akıcı, tasvirler ise oldukça realist ve beşeri aşk çerçevesindedir. Şairin en fazla ilgi gösterdiği alanlardan birisi de müfretlerdir. (OKUYUCU , 1994, ss.XXI.-XXIV. )



2) RİYÂZÜ’L-CÎNÂN: Cinânî’nin önemli eserlerinden birisi Riyazü’l-Cinân isimli mesnevisidir. Bu eser hem şairin hayatı hemde edebi kıymeti itibariyle tedkike layık olmakla beraber üzerinde yapılan çalışma bir talebe tezinden ibarettir. Eserin yurt içi ve yurt dışında pek çok nüshası bulunmaktadır.
Eser didaktik-ahlaki bir mesnevidir. Yaklaşık 3310 beyit tutarındadır. Eser birbirini takip eden çeşitli nasihat ve hikayelerden müteşekkül olup 53 fasla ayrılmaktadır. I-VII bölümler arası klasik mesnevi tertibine uygun olarak münacat, naat, mirac, söz ve kalemin vasıfları gibi konulara yer veren şair XIII. bölümde de seletleri olan Nizâmî, Câmî ve Nevayî hakkında takdirlerini izhar eder. Fasıl eserin telif sebebi ve X.bölüm Sultan Murad’ın mehdine ayrılmıştır. Asıl eser bundan sonra başlamakta ve 20 nasihat ile her nasihati takiben yer alan 20 destan hikaye birbirini takip etmektedir. XI. ve XII. Ravzalar padişahların vasıfları hakkındadır. (OKUYUCU , 1994, ss.XXV.-XXVII. )

3) CİLÂLI’L KULUB: Şairin bu ikinci mesnevisi yirmi bölüm üzerine tertip edilmiş didaktik-ahlaki bir eserdir. Bu eser Cinânî’nin vefatına yakın yıllarda telif edilmiş olduğu cihetle Riyazü’l Cinân’a nisbetle daha ağır başlı dini tarafı daha kuvvetli bir mahiyettedir. Bu sebeple metinde sık sık ayet ve hadislerin yer aldığı görülür. Yirmi “ıkd”a ayrılan eser baş tarafta yer alan; kalemin vasıfları münacat, naat ve sözün ehemmiyeti gibi kısımlardan sonra Sultan III. Murat’ın mehdi ile devam eder. (OKUYUCU , 1994, ss.XXVII.-XXXII. )

4) BEDAYÎÜ’L ÂŞÂR: Cinânî’nin çeşitli hikayelerinden meydana gelen bu mensur eseri onun en büyük teliflerinden biri olarak kabule layıktır. Sultan III. Murat’ın isteği üzerine tertip edilmiştir. Eserin birbirinden hacimce farklı birkaç nüshası bulunmaktadır. Devrin içtimai durumu, günlük hayat, folklorik bilgiler, inançlar, bazı vaka ve şahsiyetlerle ilgili malumat bakımından büyük bir öneme sahiptir.
Eserde çeşitli konularda hikayeler bulunmaktadır. Bunlar kadınların hile ve fitneleri cinsinden hikayeler, cin, peri, sihir, şekil, değiştirme vs. dini hikayeler, kara ve deniz harpleri ile efsanevi hikayeler ile acibe ve garibe türünden hikayelerdir.


















c) CİNÂNÎ’DEN ÖRNEKLER

GAZEL I


1- Hokka-i la’l-i güherdir bu dehân-ı şi’râ
Şah-ı merândır anın içre zebân-ı şi’râ


2- Bilmez kıymetini her kişi açılmayacak
Çü her ma’nî şimşir beyân-ı şi’râ

3- Rüstem Zâl ile bu menzili hallac etmez
Berkir ey kaşı ya seht-î güman şi’râ

4- Yazmağa deftere dîvân muhabbet-i şi’rin
Safha-i levha kalem oldu beyân-ı şi’râ

5- Hâtif gaybdan olursa Cinânî nü ola feyz
Vahdır hafya-i ilhâm lisân şi’râ




Testis Cinânî Efendi Serbendeş ez ân Fuzûlî
1

Men edüb kadden hevâsı dil ribâlardan beni
Kesdi şimşir mizan gayri hevâlardan beni
Her peri rû add iderken mübtelâlardan beni
Kurtarub aşkın senin bu ibtilâlardan beni
Ferâğ etti mührün özge mübtelâlardan beni
Harz imiş aşkın senin saklar belâlardan seni

5

Ey Cinânî olmasa yâr-ı suhandânım benim
Sine de bir lahza arâm eylemez cânım benim
Girye mâil değil çün kalb-i nâlânım benim
Nâ ola dirsem yâre ey ser-ü harânım benim
Ferâğ etti mührün özge mübtelâlardan beni
Harz imiş aşkın senin saklar belâlardan seni

Kaynakça:

-OKUYUCU, Cihan, Cinânî ( Hayatı, Eserleri, Divanının Tenkitli Metni), T.D.K. Yayınları, Ankara, 1994

Hiç yorum yok: