2 Ocak 2008 Çarşamba

Dünyada Su Kaynaklarında Genel Durum

Dünyada Su Kaynaklarında Genel Durum
Dünyadaki toplam Su miktarı yaklaşık 1,4 milyar km3 olup, bu suyun 1,3 milyar km3’ü (% 97,5) tuzlu su, 0,035 milyar km3’ü (% 2,5) ise tatlı su kaynaklarından oluşmaktadır.8 Yeryüzündeki tatlı suların % 97’si yeraltı sularından oluşmaktadır. Su kaynaklarının yeryüzüne dağılımına baktığımızda; nüfus açısından en yoğun kıtalar Asya, Avrupa ve Afrika, su kaynağı olarak Asya, Güney ve Kuzey Amerika ön plâna çıkmaktadır (Tablo 3). Yüzeysel tatlı suyun % 20’si Asya’daki Baykal Gölü’nde, diğer bir % 20’si ise Huron, Michigan ve Superior’daki büyük göllerde depolanmıştır. Nehirler toplam tatlı su rezervlerinin sadece % 0,6’sını oluştururlar. Göllerde, akarsularda, barajlarda ve göletlerde bulunan kullanılabilir ve içilebilir özellikte tatlı suların % 0,3 oranında olması, tatlı su kaynaklarının % 90’ının ise kutuplarda ve yeraltında hapsedilmiş olarak bulunması, kolaylıkla yararlanabilecek elverişli tatlı su miktarının çok az olduğunu göstermektedir.
Dünyadaki toplam suyun yaklaşık 500 000 km3’ü her yıl denizlerde ve toprak yüzeyinde meydana gelen buharlaşmalarla atmosfere geri dönmekte ve hidrolojik çevrim içerisinde yağış olarak tekrar yeryüzüne düşmektedir. Yeryüzüne düşen yağış yılda 110 000 km³ olup, bunun 42 700 km³’ü yüzeysel akışa geçerek nehirlerle denizlere ve kapalı havzalardaki göllere ulaşmaktadır. Bu miktarın yılda 9 000 km³’ü teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir durumdadır.
Dünyada su kıtlığının nedenleri;
a) yenilenebilir kaynak miktarının kıtlığı,
b) suyun kullanım şeklindeki yanlışlar,
c) yüksek nüfus artışının kişi başına düşen kaynakları azaltması, olarak
Üç ana başlık altında toplanabilir. XX. yüzyıl boyunca dünya nüfusu, XIX.yüzyıl sonuna göre üç kat artarken, su kaynaklarının kullanımı altı kat artmıştır.10 1940 yılında dünyadaki toplam su tüketimi yılda yaklaşık 1 000 km3 iken, bu miktar 1960 yılında ikiye katlanmış, 1990 yılında 4 130 km3’e ulaşmıştır. Dünya’da kişi başına düşen kullanılabilir su ortalaması yılda 7 600 m3’tür (Tablo 4). Nüfus yoğunluğunun artması ve su kaynaklarının dünya genelinde dengeli dağılmaması nedeniyle, yaklaşık 80 ülkede nüfusun % 40’ında su arzı mevcut talebi karşılayamamaktadır.Yaşanabilecek iklim değişikleri dışında dünyadaki yenilenebilir su kaynakları miktarı sabittir. Yenilenebilir su potansiyelinden daha fazla suyun tüketilmesi durumunda yer altı su rezervleri tüketilmeye başlamakta ve kullanılabilir su kaynakları azalmaktadır. Günümüzde Çin, ABD, Hindistan, Suudi Arabistan ve Libya’da bu sorun yaşanmaktadır.
Su varlığına göre ülkeler sınıflandırıldığında; yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı 1 000 m3’ten az olan ülkeler “su fakiri”, 2 000 m3’den az olan ülkeler “su azlığı”, 8 000-10 000 m3’ten fazla olan ülkeler ise “su zengini” olarak kabul edilmektedir.
Son yıllarda uluslararası ilişkilerin önemli bir konusu durumuna gelen “sınır aşan sular” ve “sınır oluşturan sular” bağlamında genel duruma baktığımızda; dünyada, iki veya daha fazla ülkenin siyasi sınırlarını geçen 261 adet sınır aşan su havzası bulunmaktadır. Bu havzalar yeryüzündeki karaların % 45’ini, dünya nüfusunun yaklaşık % 40’ını ve dünyadaki tüm nehir akışının % 60’ını oluşturmaktadır. Dünyada toplam 145 ülkenin sınır aşan nehir havzalarında toprağı bulunmaktadır. Sınır oluşturan sularla birlikte bu sayı 200’ü aşmaktadır.17 Sınır aşan ya da sınır oluşturan su havzalarında yer alan ülkeler arasındaki ekonomik kalkınma, altyapı kapasitesi veya politik yönelim konularındaki farklılıklar, su kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetimi konularının daha da karmaşık hale gelmesine neden olmakta ve bu sulardan yararlanma ilgili ülkeler arasında ciddî sorunlara yol açabilmekte ve konu uluslararası alana taşınmaktadır.
Türkiye’de Su Kaynaklarında Genel Durum :
Ülkemize yılda 501 milyar m³ yağış düşmekte, bunun % 37’sine karşılık gelen
186 milyar m³’ü akışa geçerek, 95 km³’ü ekonomik olarak kullanılabilir forma dönüşmektedir. Ülke yüzeyine yılda düşen ortalama 630-643 mm yağışa karşılık ülkemizin yenilenebilir su potansiyeli 234 km3 olup, bunun 41 km³’ü yeraltı suları, 193 km³’ü ise akarsulardan meydana gelmektedir.
Su zengini olmayan ülkemizde kişi başına düşen yenilenebilir su potansiyeli, 2000 yılında belirlenen nüfusumuz göz önüne alındığında yaklaşık 3 500 m³’dür. Dünya ortalaması olan 7 600 m³’ün yaklaşık yarısına karşılık gelen bu değer nedeniyle ülkemiz, su fakiri olmamakla birlikte, su kısıtı bulunan ülkeler arasında sayılmaktadır. Kişi başına düşen teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir yıllık su miktarı 1 500 - 1 735 m³ civarındadır ve ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. TÜİK’in
Yeraltı su kaynakları çevresel ve nükleer etkilerden en az kirlenen su kaynağı olması nedeniyle bir ülkede en az kullanılması gereken kaynaklardır. Rezervleri eksiltmemek ulusal politika haline getirilmelidir. Ülkemizde bugüne kadar yapılmış olan hidrojeolojik etütler sonucunda 13,66 km3 yer altı suyu potansiyeli tespit Son yıllarda, yeraltısuyu kullanımına yönelik yoğun talebin yanı sıra gerek yağışların azlığı, gerekse kaçak sondaj ve tahsis üzeri kullanımlar gibi yasal olmayan kullanımlara bağlı olarak, yeraltısuyu seviyeleri aşırı düşmekte ve özellikle sahil aküferleri tuzlu su girişimi nedeniyle kirlenmektedir. Bu da yeraltısuyunun, nicelik ve nitelik olarak bir darboğaza sürüklenmesine neden olmaktadır.
Su Kirliliğini Önleme Çalışmaları
Ülkemizde su kaynaklarına dair bir diğer sorun da, su kirliliğidir.36 1988 yılında yürürlüğe giren ve 2004 yılında değiştirilen “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği” kapsamında, tüm içmesuyu havzalarına getirilen bu yasaklamaların bilimsel temellere dayandırılmaları için her kaynağın kendine özgü teknik ve sosyo-ekonomik özellikleri dikkate alınarak koruma-kullanma dengesi çerçevesinde su kaynaklarında koruma ilkelerinin belirlenmesi ile havza koruma plânları yapılmasını ve belirlenecek özel hükümlerin imar plânlarında aynen yer alması ve idare tarafından uygulanması, bu yolla tüm gelişmelere yön verilmesi, temel politika olarak belirlenmiştir.37 Ancak, uygulamada su havzalarında belirlenen koruma bölgelerindeki yapılaşma talepleri önemli bir sorun olup, bu konuda yerüstü su kaynaklarının korunması ile yerleşim yeri ihtiyacının birlikte düşünülmesine yönelik sağlıklı bir seçenek geliştirilememiştir.
Türkiye’nin Sınır Aşan ve Sınır Oluşturan Suları
Türkiye’de 26 su havzası bulunmaktadır Bunlardan; Meriç-Ergene, Çoruh, Asi, Dicle-Fırat ve Aras havzalarında yer alan akarsuların kolları, sınır aşan ya da sınır oluşturan sular kapsamında yer almaktadır Türkiye, Dicle-Fırat, Çoruh, Aras nehirlerinde ve küçük tekil akarsularda memba (yukarı-kıyıdaş) ülke, Meriç nehrinde mansap (aşağı-kıyıdaş) ülke, Asi nehrinde ise memba ve büyük oranda mansap ülke konumundadır. Bu havzaların Türkiye’deki yağış alanları toplam 255 000 km2 ile ülke yüzölçümünün yaklaşık 1/3’ünü kaplamaktadır. Türkiye’deki ortalama su potansiyeli ise toplam 66,3 milyar m3/yıl ile ülke ortalama su potansiyelinin üçte birinden biraz fazlasına karşılık gelmektedir.
Sınır aşan su havzalarının, politik, kültürel ve sosyal açılardan bütüncül olarak ele alınması gerekliliği, sınır aşan suların yönetimini de daha karmaşık hale getirmektedir.
Su kaynakları boyutunda; değişen iklim koşullarına ve gelişen siyasal eğilimlere göre su krizleri gündeme gelebilecek ve bu krizlere neden olabilecek somut konular şunlar olabilecektir:
Dünyanın en kurak kıtası olan Avustralya’nın en önemli su kaynağı Murray-Darling nehrinin yükselen tuz düzeyinin tehdidi altında olması, Dünyanın en fazla kullanılan su sistemi olan Zambezi nehir yatağının sürekli sel ve şiddetli yağışlar yüzünden zarar görmesi,
Hindistan’daki Ganj nehrinin aşırı nüfus yoğunluğu ve ekolojik dengesizlik nedeniyle kirlenmiş olması, Çin’deki Sarı Nehir’in, sanayi ve tarım sektörü için aşırı kullanımı nedeniyle kurumak üzere olması ve kirlenmesi, Nil nehrinin, sulama ve enerji üretimi amaçlı aşırı kullanımı,
Şeria nehir havzasında, Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri’ndeki İsrail işgali nedeniyle İsrail, Filistin, Suriye ve Lübnan arasında su anlaşmazlığının devam etmesi,
Dicle-Fırat havzasında Türkiye, Suriye ve Irak arasında eşgüdüm ve bölgesel sosyo-ekonomik kalkınmayı sağlayacak işbirliği mekanizmasının eksikliği,
Batı Afrika’da, Nijer ve Volta nehirlerine bağlı bir yaşam süren nüfusun bu iki nehirdeki seviyenin düşüşü ve kirlilik yüzünden tehdit altında olması, Avrupa’daki kentlerin yarısından fazlasının, yer altındaki su kaynaklarını ölçüsüz bir şekilde kullanması, Meksika’da yağmur suları ile kanalizasyonun karışması nedeniyle su sıkıntısı çekilmesi, ABD’deki tarım arazisinin beşte birini sulayan Ogallala Aquifer nehrinin aşırı pompalama nedeniyle giderek kurumasıdır. BM Kalkınma ve Çevre Dünya Zirvesi (1992) ve 22 Mart Dünya Su Günü nedeniyle 1994’te hazırlanan BM Su Raporu’nda; Türkiye, 2005 yılından itibaren kuraklığın baş göstereceği ülkelerden biri olarak gösterilmektedir. Türkiye, kuraklık ve beraberinde meydana gelecek hastalıklar için en tehlikeli yıl olarak görülen 2025’de, ekonomik olarak su sıkıntısını çekecek ülkeler arasında gösterilmektedir.Hızlı nüfus artışı, kentleşme ve sanayileşme nedeni ile bazı ülkelerde içme, kullanma ve sanayi suyuna olan talebin yıllar itibarıyla artması, “havza bazında su transferi”ni gündeme getirmekte; yatırım maliyeti yüksek bu tür projelere finansman sağlanması sorunu ile birlikte büyük boyutlu atık su deşarjı sorunları da gündeme gelmektedir. Toprak ve su kaynaklarının yönetimi boyutunda, merkezî ya da yerel yönetimlere devir konusundaki eğilimlere bakıldığında; ABD, Almanya ve Kanada’da, eyalet yönetimlerine çeşitli alanlarda geniş yetkiler tanınmasına karşın, arazi kullanım plânlamaları ile su havzası yönetimi ve geliştirme çalışmalarının, geniş ölçekte federal kanunlarla düzenlendiği görülmektedir.
Almanya’da 1999 yılında yürürlüğe giren Toprak Koruma Kanunu (Bodenschutzgesetz), genel uygulamalara ilişkin tüm yetkiyi federal hükümete vermektedir. Bu tür düzenlemelerde temel amaç, bütüncül kaynak yönetimidir. Bu kanunun özünde, II. Dünya Savaşı’ndan ve NATO üslerinden kalan on binlerce kirli arazi parçasının geri kazanımı yer almakla birlikte, örneğin arazi toplulaştırması çalışmaları da önemli yer tutmaktadır. Yaklaşık 250 yıldır birçok kez arazi toplulaştırma uygulaması yapan ve bu konuda dünyanın en deneyimli ülkesi olan Almanya, söz konusu kanunuyla toplulaştırma direktifi oluşturma ve denetim görevlerini federal hükümete, uygulamaları ise eyalet yönetimlerine vermektedir. Almanya ve Belçika’da arazi alım satım işleri devletin iznine bağlı olup, örneğin Belçika’da herhangi bir sorunu olan toprağın sorunu çözülmeden el değiştirmesine izin verilmemektedir. İngiltere’de I. sınıf arazilerin mutlaka tarımsal faaliyetlere bırakılma koşulu bulunmaktadır.Fransa’da ülke 6 adet su havzasına bölünmüş ve suyun kullanımı için havza bazında düzenlemeler yapılmıştır. Havza bazında her kullanıcı gurubu temsil eden üyelerin ve devlet temsilcilerinin yer aldığı “Havza Komiteleri” oluşturulmuştur. Bu komiteler, su kaynaklarının korunması ve yönetimi ile ilgili devlet politikasını koordine etmekte, Devlet yatırımı ve çalışmalarının havza bazında uyumlu olmasını sağlamaktadırlar. Havza bazında su yönetimi, dağıtımı ve gelişimi, master plânlaması ve hazırlanması bu çalışmalar kapsamında yürütülmektedir. Fransa’da bölgeler su politikasının yerine getirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Ancak bölgeler havza komitelerinde ve su kurullarında temsil edilmekte ve bunların yaptıkları çalışmalar devletle yapılan sözleşmeler uyarınca yürütülmektedir. Bölgesel düzeyde su işlerindeki devlet müdahalesi, bölgenin sınırları ötesinde kalan önlemlerin yerine getirilmesinde devletin yerinde yönetim hizmetlerini koordine eden bölge başkanlığı (bölge müdürlüğü) aracılığı ile olmaktadır. Bu çalışmalarda bölge başkanına bölge çevre müdürlüğü ve sanayi sorunları söz konusu olduğunda bölgesel sanayi araştırma ve çevre direktörlüğü tarafından yardım edilmektedir. Bölüm başkanlığı (genel müdürlük) su kaynakları, çevre koruma ve yönetiminde, plânlama çalışmalarının hazırlanmasında ve takip edilmesinde, devlet müdahaleleri için temel idarî bir birim olarak görev yapmakta ve ilgili diğer Bakanlıkların konuya yönelik eşgüdümü sağlama görevini de yürütmektedir.İspanya’da yerüstü suları ve yeraltı suları tek bir kaynak olarak dikkate alınmış ve kamuya ait bu sular üzerindeki yetki, devlet egemenliğinin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bu sular üzerindeki her türlü faaliyetle ilgili hidrolik plânları merkezî hükümet yapmaktadır. Arıtmada, su tasarrufunda, yetki dağılımında ve eşgüdüm sağlanmasında merkezî yönetim ile kullanıcı katılımının birlikteliği temel alınmıştır. Bölgesel plânlar ve gelişme ile, çevrenin korunması ve arazinin düzenlenmesi (toplulaştırılması) çalışmalarında, suyun kamu tasarrufunda denetlenmesi ilkesi benimsenmiştir. Yukarıdaki örneklerde de görüleceği üzere, toprak ve su kaynaklarının kullanımı ve yönetiminde gelişmiş ülkelerdeki merkezî yönetim ağırlığının sürmesi yaklaşımın, yerel yönetimlere güvensizlikten çok, kaynaklara bütüncül yaklaşım zorunluluğundan kaynaklanması, merkezî yönetimin bu konulardaki belirleyici eğiliminin süreceğini göstermektedir. Bu eğilim, şüphesiz, ülkemiz açısından da büyük bir önem arz etmektedir.
Genelde çevre, özelde toprak ve su kaynaklarının doğru kullanımı ve insanlık yararına yönetimi konusunda dünya ölçeğinde önemli sivil inisiyatiflerin varlığını da belirtmek gerekmektedir. Çünkü, bu kesimlerin etkin çalışmalarının bölgesel ve ülkesel ölçekte sonuç aldıkları görülmektedir.

Hiç yorum yok: