9 Ocak 2008 Çarşamba

BİLGİ TEKNOLOJİLERİ, KÜRESELLEŞME VE KALKINMA

BİLGİ TEKNOLOJİLERİ, KÜRESELLEŞME VE KALKINMA*
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde (BİT) yaşanan hızlı ilerleme ve genişleme, uygarlık tarihinde 20. yüzyılın son on yılında gerçekleştirilen önemli gelişmenin en belirgin işaretidir. Yaşanan bu hızlı ilerleme ve genişleme, ticaretin ve işlerin yapılış yöntemlerini değiştirmiş, iktisadi ve sosyal hayatı derinden etkilemiş ve ulusal bağımsızlık, egemenlik gibi yerleşmiş kavramların ve kalıpların sorgulanmasına neden olmuştur. BİT’de yaşanan gelişmeler aynı zamanda küreselleşme olgusunun yayılmasının ardında yatan en önemli etkenlerden de biridir.
Günümüzde, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki yeniliklerin ve bu teknolojilerin kullanımının yaratacağı etkilerin tamamının anlaşıldığını ve tanımlandığını söylemek oldukça güçtür. Hiç kuşku yok ki, bilgi ve iletişim teknolojileri çok önemli iktisadi ve sosyal yararlar sağlayabilecektir. Yeni teknolojiler, ekonominin etkinliğini artırmaya, yeni iş imkanlarının yaratılmasına, teknik ilerlemelerin ve fikirlerin daha kolaylıkla yayılmasına, farklı ülkeler ve bölgelerde yaşayan insanlar ve kurumlar arasında eş zamanlı iletişimin kurulmasına yardımcı olacaktır. Bilimsel ilerlemeleri teşvik edecek ve insanların seçim alternatiflerini zenginleştirecektir. Bilgi ve iletişim teknolojileri aynı zamanda, teknolojinin evrensel boyutlarda baş döndürücü bir hızla yayılmasının verdiği ivmeyle Amerika ekonomisinde gerçekleşen şaşırtıcı büyüme performansını “yeni ekonomi” kavramıyla açıklamaya çalışan paradigmanın da nüvesini oluşturmaktadır.
Buna karşın, bilgi ve iletişim teknolojilerinin istenmeyen olumsuz etkileri de olacaktır. Küreselleşmenin ve uluslararası nitelik kazanan rekabet kavramının yaratacağı baskılar bazı sektörlere ve bölgelere zarar verebilir, sosyal huzursuzlukları hızlandırabilir ve siyasal karışıklıkları artırabilir. Gittikçe artan bağımlılık ulusal ekonomileri para ve finansman krizleri gibi dış şoklara daha açık ve duyarlı hale getirmiştir. Uydu yayınlarındaki hızlı ilerlemeler ve internet sayesinde telekomünikasyonun ve birebir iletişimin kolaylaşması yerel toplulukların sosyal uyumunu ve dengesini olumsuz etkileyebilir, geleneksel değerlerin çöküşünü hızlandırabilir ve davranış kalıplarının derinden sarsılmasına yol açabilir. Elektronik ticaretin dinamik yapısı ve internet yoluyla yapılan satışlar tüketim kalıplarını ciddi ölçülerde değiştirebilir. İnternet aracılığıyla yapılan ticaret ve diğer elektronik ticaret şekilleri henüz, tüketici haklarının yeterli ölçüde korunması, ticaretin güvenilirliği, ticaretin dürüstçe sürdürülmesi gibi konuları düzenleyen yönetmeliklerin konusunu oluşturmamaktadır. Aynı zamanda teknik açıdan bazı yetersizlikler söz konusu olup, teknik yönden gelecek sabotajlara açıktır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkin gelişmeler ve uygulamalar evrensel ölçülerde yayılmayıp, daha ziyade zengin ve eğitimli nüfusun kullanımına sunulmaktadır. Bu durum, ülkeler ve sosyal gruplar arasındaki toplumsal farkların daha da genişlemesi ve kapatılması neredeyse olanaksız uçurumların doğması riskini de bünyesinde barındırmaktadır. Birçok ülkede ses getiren küreselleşme karşıtı akımların başlıca nedenlerinden birisi de budur. Bu çeşit bir muhalefetin dramatik bir örneği 1999 yılının Kasım ayında Dünya Ticaret Örgütünün Seattle’da yapılan Bakanlar Toplantısında yaşanmıştır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin tam anlamıyla kavranamamış sonuçlarına, bu yeni fenomeni daha iyi anlamak ve kontrol edebilmek için daha fazla dikkat etmek ve olumlu sonuçlarından yararlanmak için daha çok çaba göstermek gereklidir. Anılan çaba ve dikkat, yeni teknolojinin ve etkilerinin ekonomik faaliyetlerde ve toplumsal hayatta yaratacağı değişikliklerin doğasını anlamamız açısından önemlidir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik ve toplumsal hayata yadsınamaz yararlar sağlayacağı ve önemli katkılarda bulanacağı kuşku götürmez bir gerçektir. Gelişmelerin yol açabileceği olumsuz etkilerden korunmak için hükümetlere, iş dünyasına, topluma mal olmuş liderlere ve uluslararası organizasyonlara önemli ve acil görevler düşmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin iktisadi ve toplumsal hayatta yaratması muhtemel olumlu değişikliklerin etkisini en üst düzeye çıkarmak amacıyla düzenleyici siyasal ve idari önlemlerin alınarak ulusal ve uluslararası düzeyde kararlılıkla uygulanması gerekmektedir.
Avrupa’da bu mücadele bölge boyutunda önem kazanmış, Batı Avrupa’nın bilgi ve iletişim teknolojileri açısından göreli olarak gelişmiş ülkeleri ile daha fakir sayılabilecek, reformların farklı sevilerde uygulanmakta olduğu geçiş ekonomileri arasında etkili ve gittikçe artan bir trendde işbirliği kurulmuştur. Batı Avrupa ülkelerinin gelir ve zenginlik seviyelerinin yakalanması Avrupa’nın genişleme stratejisinin önemli amaçlarından ve bileşenlerinden biridir. Avrupa genelindeki işbirliğinin artırılması ve entegrasyonun derinleştirilmesi açısından bilgi ve iletişim teknolojilerinin kıta bağlamında eşit ölçüde yayılması gerekmektedir. Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu da üye hükümetleriyle beraber bu önemli göreve katkıda bulunacaktır.
Bilgi ve iletişim teknolojileri için etkili, şeffaf, özel sektörle uyumlu olabilen idareye ilişkin hukuksal bir çerçevenin kurulması ve buna paralel politikaların tasarlanması sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Sorunlar, bilgi ve iletişim teknolojilerinin tanımından başlamaktadır. Bu terim; yeni ürünleri (bilgisayarlar, cep telefonları), yeni hizmet şekillerini (uydu yayıncılığı, veri işleme ve depolama, internet hizmetleri), yeni yönetim, üretim, organizasyon ve pazarlama tekniklerini (bilgisayar destekli üretim, ürün şebekesi, internet üzerinden satış ve reklam) kapsayan çok geniş ve belirsiz bir terimdir. Gerçekte ise, bilgi ve iletişim teknolojileri teknik, ekonomik, ticari, finansal, hukuki, sosyolojik ve psikolojik yönleri de olan çok boyutlu ve karmaşık bir kavramdır. Bu alandaki gelişmeleri düzenleyecek ve teşvik edecek etkili bir politik yaklaşım eğer başarılı olmak istiyorsa, konunun yukarıda anlatılan çok boyutlu doğasını da dikkate almak zorundadır.
BİT ve KÜRESELLEŞME
Günümüzde, bireysel ekonomiler ve toplumlar arasında güçlü ve karşılıklı bağlar kuran, dolayısıyla toplumlar arasındaki psikolojik ve ekonomik uzaklıkları ve farklılıkları anlamsızlaştıran küreselleşme; yirminci yüzyılın son çeyreğinde dünya ekonomisinde ortaya çıkan yeni eğilimleri tanımlamaya çalışan moda bir kavramdır. Özelde ise, uluslararası bağımlılık ve uluslararası işbirliği için ihtiyaç duyulan bir kavramdır.
Bilgi ve iletişim teknolojileri arasındaki karşılıklı bağ sıklıkla vurgulanmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojileri, iletişim hızını artırıp maliyetini düşürerek, daha hızlı ve ucuz etkileşim sağlayarak, birçok ürünü ve faaliyeti bölgeselleştirip entegre ağlar sayesinde dağıtımı kolaylaştırarak küreselleşmeyi mümkün kılmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojileri doğrudan ve hızlı iletişim bağları kurarak, ekonomik uzaklıkları azaltmış, iş dünyasının faaliyetlerinin koordinasyonu için gereken zamandan tasarruf sağlamış, değişim maliyetlerini düşürmüş ve finans pazarlarını ülkeler ve kıtalar boyutunda 24 saat faal konuma getirmiştir. Gümrük uygulamalarına ilişkin elektronik raporlama ve dokümantasyon uygulamaları sayesinde uluslararası alandaki bir çok teknik engelin kaldırılması mümkün olmuştur. Sözün özü, bilgi ve iletişim teknolojileri dünya ekonomisinin entegrasyonu lehine çalışan güçlü bir faktördür.
BİT ile küreselleşme arasındaki ilişkiyi çift yönlü bir yola benzetebiliriz. Uluslararası çok taraflı anlaşmalarla (GATT/WTO) giderek daha da serbestleşen ticaret, yatırım ve özel ulusal politikaların bir sonucu alarak varsayabileceğimiz küreselleşme, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişip yayılması için uygun bir atmosfer yaratmıştır. Ulusal sınırların giderek daha fazla açılması ticareti, doğrudan yatırımları ve portföy yatırımlarını teşvik etmiş, bu faaliyetlerin gelişmesi de daha etkin yönetim, danışmanlık ve teknik hizmetleri zorunlu kılmıştır. Şehirleşme, tüketim kalıplarının benzeşmesine yardımcı olmuş, bilgi ve iletişim teknolojilerinin uygulama alanlarını genişletmiştir.
Ancak küreselleşme gerçek anlamıyla küresel değildir, daha doğru bir ifadeyle küresel olmaktan ziyade bölgeseldir. Doğrudan yatırımlar ve bilgi teknolojileri için uygun politikaları uygulamayan, kurumsal ve fiziki altyapısını geliştiremeyen ülkelerde, doğrudan yabancı yatırımların, ticaret genişlemesinin ve uluslararası üretimin yararları da sınırlı olmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin Batı Avrupa’da, Kuzey Amerika’da ve Doğu ve Güneydoğu Asya’da yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Afrika’nın büyük bir bölümünün, Güney ve Batı Asya’nın ve Doğu Avrupa’nın çeşitli nedenler dolayısıyla küreselleşme sürecinin ve bilgi ve iletişim teknolojileri vasıtasıyla entegre olan dünya ekonomisinin yarattığı nimetlerden yeterince yararlandığını söylemek oldukça zordur. Buna karşın bu bölgeler yine de küreselleşmenin yarattığı para krizleri, ürün fiyatlarındaki aşırı dalgalanmalar gibi olumsuzluklardan kaçamamaktadırlar. Bu nedenledir ki anılan bölgelerin, gelişmişlik düzeyi yüksek ülkelerdeki refah düzeyini yakalamaları ve BİT’teki gelişmelerin yarattığı artı değerden arzulanan ölçüde pay almalarını sağlamak için ihtiyaç duyulan politikalar belirlenmeli, vakit geçirilmeden tasarlanarak uygulamaya konulmalıdır.
Küreselleşmenin nimetlerinin eşitsiz dağılımı hakkında doğrudan yabancı yatırımlar bize açık bir fikir verebilir. 1998 yılında 644 milyar dolar tutarındaki toplam yabancı sermaye yatırımlarından, aslan payı olarak kabul edilebilecek bir oran olan %71.5’i gelişmiş ülkelere, %25.8’i gelişmekte olan ülkelere ve sadece %2.7’si geçiş dönemindeki ülkelere gitmiştir. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda da, bu grubun payına düşen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından yarısından fazlasının Güneydoğu Asya ülkelerine gittiği görülmektedir. Afrika ile Batı ve Merkezi Asya ülkelerinin toplam payı %10 civarında kalmıştır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının bilgi ve iletişim teknolojilerinin uluslararası transferinde temel araç olduğu düşünülürse, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yapısı, bilgi ve iletişim teknolojilerinin ve uygulamalarının ülkeler arasında ne kadar adaletsiz dağıldığını göstermektedir.
BİT ve BÜYÜME
Bilgi ve iletişim teknolojileri büyüme üzerindeki etkisini çok boyutlu doğası gereği farklı kanallar aracılığıyla göstermektedir. İlk olarak, yeni ürün ve hizmetlerin (bilgisayar ekipmanı, dijital ekipman, manyetik kart makineleri ve uygulamaları, faks makineleri, cep telefonları, uydu yayınları ve yeni finansman hizmetleri gibi) üretilmesiyle toplam üretim artmaktadır. Bu sektörlerde büyük bir hızla yeni iş imkanları yaratılmaktadır. İkincisi, elektronik ticaret ve bilgisayar destekli robotlar gibi üretim sürecinde uygulama alanı bulan yeni yöntemlerle verimlilik artmaktadır. Bu bağlamda, bilgi ve iletişim teknolojileri, niteliksiz işgücüyle, fiziki sermayeyle, beşeri sermayeyle ve toprakla beraber toplam üretim faktörlerinin büyümesine katkıda bulunan önemli bir üretim faktörü olarak kabul edilebilir. Üçüncüsü, internet satışları, dijital reklam, sınırlar ötesi üretim, yeni pazarlama, organizasyon ve yönetim teknikleri ile ekonomik etkinlik artmaktadır.
Bilgi ve iletişim teknolojileriyle bağlantılı olarak gerçekleştirilen yeni ürün ve hizmetlerin sayısı geçtiğimiz on yılda geometrik dizi şeklinde artmıştır. Ancak bu artış, pazarın yüksek gelir düzeyine sahip kısımlarında, çoğunlukla zengin bireylerde kurumsal tüketicilerde ve yatırımcılarda yoğunlaşmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojilerine dair uygulamaların eşitsiz dağılımının farklı nedenleri mevcuttur. İlk olarak, bilgisayar, cep telefonu, faks makinesi ve benzeri bilgi teknolojisine dayalı ürünler kişisel gelir kriterleri dikkate alındığında hala göreli olarak pahalıdır, ayrıca bu tip ürünler tüketim açısından olmazsa olmaz ürünler değillerdir. Bilgi teknolojisini ağırlıklı olarak kullanan finansman kurumları ise, işleri gereği zaten yüksek gelir grubundan müşterilere hizmet vermektedirler. İkincisi, bilgi ve iletişim teknolojileri ile bağlantılı ürünlerin profesyonel anlamda kullanımının ücretlerin ve gelirlerin genellikle yüksek olduğu, üst düzeyde mesleki bilgi ve eğitim gerektiren sektörlerde (bankacılık, medya, elektronik, telekomünikasyon gibi) gerçekleşiyor olmasıdır. Üçüncüsü, bilgi ve iletişim teknolojisi içeren ürünlerin kullanımının gelir düzeyi ile doğrusal pozitif ilişkili olan eğitim ve bilgi düzeyi ile yakından bağlantılı oluşudur.
Bilgi ve iletişim teknolojileriyle bağlantılı üretim süreçleri, yüksek teknolojili ürün ve hizmet sektöründeki yoğun rekabet tarafından yönlendirilmektedir. Kas gücüne dayalı emeğin yüksek maliyeti, işgücünün etkin yönetimine ilişkin zorluklar ve zorunlu standartlardaki artış yatırımların işgücü tasarrufu sağlayan yüksek teknolojili alanlara kaymasına neden olmuştur. Bu trend kaçınılmaz bir şekilde, işgücünde indirimlere gidilmesi ve ücret artışlarının verimliliğe endekslenerek kısıtlanması yoluyla işgücü piyasalarında bir baskı unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Böylelikle, sanayi üretiminde bilgi teknolojileri ve iletişim ağırlıklı üretim faktörleri lehine bir ikame fırsatı doğmuştur. Ancak yine de ekonominin bütünü düşünüldüğünde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin istihdam açısından etkisi pozitif olacaktır. Ayrıca istihdamın sektörel dağılımında, her yeni teknik buluşta ve ilerlemede şahit olunduğu üzere, ibre daha iyi eğitimli, genç ve kalifiye işgücü tarafına ağır basmaktadır.
Üretim faaliyetleri alanında, bilgi ve iletişim teknolojileri, üretimin ve ticaretin önündeki geleneksel engelleri kaldırmış, üretim süreçlerinin küresel nitelik kazanmasıyla üreticilerin önüne sayısız coğrafi fırsat ve seçenek çıkarmıştır. Üretim ağları ulusal sınırları aşmış, üretim aşamaları ekonomik olarak nerede karlı ise orada gerçekleştirilmeye başlanmış, ancak bu aşamalar yine elektronik ağlarla birbirine bağlanmıştır. Bu süreç doğrudan yabancı sermaye yatırımları aracılığıyla hızlandırılmış ve birleştirilmiştir. Ekonomideki bu eğilimin en önemli göstergesi büyük firmaların taşeronluk işlerini yapan ve entegrasyon sayesinde daha fazla iş yapma olanağına kavuşan küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Maliyetlerin düşürülmesine yönelik bilgi ve iletişim teknolojileri ile bağlantılı olarak gerçekleştirilen bölgesel nitelikli üretim, yalnızca etkinliği artırmakla kalmayıp, aynı zamanda ulaşım ihtiyaçlarını düşürmek suretiyle şehirlerdeki kalabalığın azaltılması, çevrenin daha az kirletilmesi gibi pozitif dışsallıklara da yol açmaktadır.
Bilgi ve iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmenin bu alandaki en önemli örneklerinden biri, bilgi yoğun kimi üretim faaliyetlerinin maliyetlerin düşük olduğu ülkelerde gerçekleştirilmesidir. Gelişmiş ülkelerin bilgi teknolojisi alanında faaliyet gösteren şirketlerinden birçoğu, üretimlerini ve yazılımlarını İsrail ve Hindistan gibi ülkelere taşımışlardır. Bu eğilimin en güncel örneği Hindistan’ın Bangalore şehridir. Bu şehir, önemli ölçülerde yabancı yatırım çekmiş, bilgi teknolojilerine ilişkin önemli bir altyapı birikimi oluşturmuş ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin Asya’daki başkenti konumuna gelmiştir. Bölgenin şaşırtıcı gelişimini sadece ucuz işgücüne bağlamak tatmin edici bir açıklama olmaktan uzaktır. Bu gelişmeye, bölgedeki eğitimli ve kalifiye işgücü ile Avrupa ve Amerika ile uydu ve internet yardımıyla gerçekleştirilen dijital entegrasyon da katkıda bulunmuştur. Bu hızlı gelişmenin sonucunda, Hindistan’ın yazılım ihracatı yıllık 4 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır. Benzer gelişmelerin iletişim altyapısının ve eğitimli kalifiye işgücünün göreli olarak yüksek sayılabileceği Doğu Avrupa’da ve Asya’nın gelişmekte olan diğer ekonomilerinde de kısa bir süre zarfında yaşanabileceği ihtimal dahilindedir. Bangalore örneği gelişmekte olan diğer ülkelere bir örnek teşkil etmelidir. Belki de Alvin Toffler’in 20 yıl öncesinde dile getirdiği “Yeni üretim biçimleriyle bir pamuk tesisini yüksek teknolojili elektronik üretim birimine dönüştürmek mümkün olacak, evler toplumun merkezini oluşturacaktır” görüşü gerçekleşecektir.
Verimliliğe ilişkin benzer etkiler hizmetler sektöründe de gözlemlenmektedir. Ticarette, satışların perakende ortamdan internet gibi elektronik ağlara taşınmasıyla, tüketiciler ürün aramakla geçirdikleri zamandan tasarruf etmişler, üreticiler ve dağıtımcılar ise stokları azaltma imkanına kavuşmuş, yüksek depo ve dükkan kiralarından kurtulmuşlardır. Bankacılık, sigortacılık, eğlence, medya ve turizm gibi hizmet sektörleri bilgiye dayalı yapıları sayesinde bilgi ve iletişim teknolojilerinden en fazla yararlanması muhtemel olan sektörlerdir. Benzer şekilde, kurumlar arası ticaret (B2B) elektronik devrimle daha hızlı ve etkin hale gelecektir. Birçok ürün ve mamulün işlem göreceği elektronik borsalar hayata geçirilmek üzeredir. Elektronik pazarların daha şeffaf olması nedeniyle, bu pazarlarda el değiştiren ürünlerin fiyatlarına ve teknik özelliklerine dair bilgiler daha kolaylıkla elde edilebilecektir.
Ancak kabul etmek gerekir ki, internet altyapısının kurulması oldukça maliyetli bir iştir ve çoğu gelişmekte olan ülkenin kapasitesinin üzerinde teknik birikim ve tecrübe gerektirmektedir. İnternet dahi kendi başına teknik düzeyde çıkacak aksaklıklara ve sabotajlara açık ve savunmasızdır. Günümüzün teknik kapasitesi göz önüne alındığında hızlı erişime ve ucuz donanıma sahip olunması hala oldukça uzak bir hedeftir. Üstelik, etkin yönetmeliklerin olmayışı sebebiyle elektronik ticaret alanında tüketicilerin haklarının tam olarak korunduğunu ve mali güvenliklerinin sağlandığını söylemek oldukça güçtür. Satıcıların zorunlulukları ve sorumlulukları arzulanan çerçeveye henüz kavuşturulamamıştır. Sanal ortamda gerçekleştirilen elektronik ödemeler sistemi bireylerin, işlemlerin gizliliğini ve kişiye özel vasfını sağlamaktan uzaktır, risk faktörü halen mevcuttur.
Finansman hizmetlerinde ulaşılan gelişme düzeyi finansal kaynakların dünya genelinde daha etkin dağılımını sağlayacağı gibi, aynı zamanda da piyasaları döviz kuru istikrarsızlıklarına ve para krizlerine karşı daha savunmasız konuma getirebilecektir. Dünya genelinde sanal piyasalar sayesinde eş anlı olarak gerçekleşen uluslararası finans sermayesi gelgitleri, önemli ölçüde, yatırımcıların, ulusal ekonomilerin risk getiri oranlarını farklı algılamaları nedeniyle oluşan sübjektif kararlarla yönlendirilmektedir. Bu türdeki dev boyutlu sermaye giriş çıkışları ulusal paranın istikrarını bozmakla kalmayıp reel üretimi de olumsuz etkilemekte, hatta küçük ekonomileri krizlere itmektedir. Bu nedenle zayıf ve gelişmemiş finansman piyasalarına sahip olan ülkelerde sermaye hareketlerinin tam olarak serbestleştirilmesi tavsiye edilmemektedir. Bunun yanında, bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişme, ticari bankaların döviz pozisyonlarının sürekli olarak izlenip değerlendirilmesini mümkün kılmış, finansman sektörünün daha etkin yönetilmesine ve kontrolüne olanak sağlamıştır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki değişimin yaratacağı potansiyel kazanımlar, etkinlik ve ulusal ekonomik büyümenin hızlanması, bu teknolojilerin ulusal boyutta yaygın ve örgün olarak uygulanmasına bağlıdır. Ancak bu uygulamalar, evrensel boyutta ve eşit olarak dağılmamıştır; uygulamaların yoğunluğunun, beşeri sermaye, teknoloji ve talep potansiyeli gibi birçok farklı faktöre bağlı olduğu gözlemlenmektedir. Bir sektördeki teknolojik kapasite ne kadar yüksekse, o sektördeki talep artışı, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yoğun ve etkin kullanımı da o kadar fazla olmaktadır. Bilgi ve iletişim sektörlerine yapılan yatırım beşeri sermayeye yapılan yatırıma benzemektedir; kısa dönemde maliyetli gözükse de uzun dönemde anlamlı ölçüde verimlilik avantajı sağlamaktadır.
BİT ve Gelir Dağılımı
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yapısı, elde edilen kazancın eşit olarak dağılmadığını göstermektedir. Yaratılan fayda ve katma değer en çok yüksek teknolojiye ve bilgi birikimine dayalı faaliyetlerin yoğunlaştığı sofistike üretim, modern hizmetler, araştırma ve geliştirme gibi sektörlerde görülmektedir. Bu durum da, kazançların yoğunlukla gelişmiş ülkelerde, biraz da yüksek büyüme potansiyeli taşıyan gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşeceğini göstermektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ilk planda zengin ülkelerin daha da zenginleşmesine yol açacak, zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki fark gittikçe belirginleşecektir. Kısacası “dijital uçurum” gerçekleşecektir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerine dair istatistikler henüz düzensizdir ve çok az sayıdaki ülke tarafından izlenmektedir. Ancak, internet kullanımına, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına, uluslararası yüksek teknolojiye dayalı üretime ait istatistikler, bilgi ve iletişim teknolojilerine ait faydanın yüksek gelir ve eğitim düzeyine sahip ülkelerde gerçekleşeceği hipotezini doğrular niteliktedir. İnternet kullanımına dair istatistiklerin bulunduğu Tablo 1’de de görüldüğü üzere zengin Avrupa Birliği ülkelerindeki internet kullanımı fakir Avrupa Birliği ülkelerine nazaran oldukça fazladır. Benzer şekilde, farklılığın boyutu gelir düzeylerindeki kadar olmasa da Avrupa Birliğindeki internet kullanımı genellikle geçiş ekonomilerine oranla daha fazladır. (Toplam nüfusa oranlandığında Estonya ve Slovenya’daki internet kullanımı Almanya, İrlanda ve Belçika’ya nazaran daha fazladır.)
Farklılıklar geçiş ekonomileri olarak sınıflandırılan ülkelerin kendi aralarında da göze çarpar niteliktedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin üretimi ve uygulamaları, özellikle internet tesisi ve kullanımı, Estonya, Macaristan, Slovenya gibi daha gelişmiş geçiş ekonomilerinde daha ileri düzeydedir. Bu durum yine, Tablo 1’de yer alan geçiş ekonomilerindeki internet kullanımı istatistiklerince doğrulanmaktadır. Kuşkusuz bu asimetrinin en önemli nedenlerinden biri de, daha gelişmiş geçiş ekonomilerinde telekomünikasyon ve bankacılık gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin yoğun olarak kullanıldığı sektörlere yapılan doğrudan yabancı yatırımlardır. Üstelik bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkin altyapı yatırımlarında fakir ve göreli olarak daha zengin geçiş ekonomileri farklılık sergilemektedir; fakir geçiş ekonomilerinde alt yapı yatırımlarının cep telefonu, dijital oyunlar ve uydu yayıncılığına yönelik olduğu gözlemlenirken, nispeten daha gelişmiş geçiş ekonomilerinde bu yoğunluk üretim ve verimliliğe yönelik hizmetlerde gözlemlenmektedir.
Geçiş ekonomilerinde göze çarpan farklılığın bir diğer nedeni de ulusal öncelikler hakkında hükümetlerin izledikleri politikalardır. Bu öncelikler, okullar, hükümet birimleri, hastaneler ve klinikler, müzeler, kütüphaneler gibi kamu sektörüne ait kurumlarda, bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkin uygulamalardaki çeşitli farklılıklarda yankısını bulmaktadır. Bu kurumların web sayfalarından derlenen istatistikler yine göstermektedir ki, daha gelişmiş ülkeler, eğitim kurumları, ulusal bakanlıklar ve yerel hükümetler gibi idari düzeyde dahi bilgi ve iletişim teknolojileri açısından daha iyi altyapıya ve uygulama yoğunluğuna sahiptirler.
BİT, Ekonomik ve Sosyal Risk
Bilgi ve iletişim teknolojileri yoluyla yaratılan katma değerin paylaşımındaki eşitsizlik ülkeler ve bölgeler genelinde politik ve sosyal istikrarı tehdit edici boyutlara ulaşabilir. Bilgi ve iletişim teknolojileri uygulamalarıyla verimliliği ve ekonomik büyümeyi artırmayı planlayan fakir ülkelerin bu teşebbüslerinde başarısızlığa uğramaları neticesinde, zengin ülkelerin gelir ve refah düzeylerine ulaşmaları yolundaki süreç tersine dönebilecek ve çabalar boşa gidebilecektir. Avrupa bağlamında düşünüldüğünde, ülkeler arasındaki gelir dağılımının bozulması ve gelir eşitsizliğinin artması Avrupa Birliği’nin gelişme stratejisinin ertelenme nedenlerinden biridir. Ayrıca yukarıdaki satırlarda anlatılan gelişmelerden kaynaklanan mevcut durum, birçok geçiş ekonomisini ve halihazırdaki Avrupa Birliği üyesi ülkeleri daha derin ve geniş entegrasyon konusundaki desteklerini gözden geçirmeye itmiştir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ve elektronik ticaret ile hız kazanan küreselleşme süreci, ulusal hükümetlerin vergi gelirlerini de önemli ölçüde etkileyecektir. Tüketicilerin alımlarını, doğrudan vergilerin daha düşük olduğu ülkelere kaydırması beklendiğinden, internet ulusal hükümetler arasındaki vergi geliri rekabetini artırma potansiyeline sahiptir. Bazı ülkelerdeki internet üzerinden yapılan satışların vergilendirilmesini yasaklayan yönetmelikler (Amerika’daki 1998 tarihli İnternet Vergi Muafiyeti Yasası gibi) ve alıcıların belirsizliği gibi nedenlerden dolayı etkin vergi tahsilatı daha da zorlaşmaktadır. Benzer şekilde, birçok şirket temel ticari faaliyetlerini vergi cennetleri olarak tanımlanan bölgelere kaydırmaktadır. Bu durum, vergi gelirlerinde istikrarsızlığa yol açacak, hatta sonuçta ulusal vergi sistemi o derece bozulacaktır ki hükümetler halkın temel ihtiyaçlarına cevap veren kamu hizmetlerini aksatacak kadar zor durumda kalabileceklerdir.
Bilgi ve iletişim teknolojileri ile küreselleşme, ulusal hükümetleri, diğer hükümetlere ve küresel trendlere daha fazla bağımlı kılmıştır. Egemenlik ve bağımsızlık gibi geleneksel kavramların yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Siyasi elitin politik programlarını ve davranışlarını yeni sisteme nasıl adapte edeceklerini öğrenmeleri gerekmektedir. Temel politik mücadele, bir yandan finansman krizleri, artan milliyetçilik ve mikro düzeydeki ayrılıkçılık hareketlerini de içeren her türlü riski kontrol edip azaltırken, diğer yandan da küreselleşmeden en fazla nasıl yaralanılacağının belirlenmesine yönelik olmalıdır.
İnternet, uydu yayınları, dijital komünikasyon, hemen hemen tümü zengin ülke menşeli olan ve Batı kültürünün özelliklerini yansıtan düşüncelerin, ideolojilerin, davranış ve tüketim kalıplarının evrensel boyutta yayılmasına neden olmaktadır. Genellikle de elektronik yollarla yayılan bilgilerin ve fikirlerin kontrol edilmesi ve süzgeçten geçirilmesi mümkün olmamaktadır. Bu durum, daha az gelişmiş ülkelerde ve bölgelerde kökleşmiş olan ve nispeten istikrar unsuru sayılan geleneksel değerlerle bir kültür savaşına yol açmaktadır. Bu trend az gelişmiş ülkelerde ve bölgelerde toplulukların çözülmesini hızlandırmakta, suç oranları, uyuşturucu bağımlılığı, kökten dincilik, yabancı düşmanlığı gibi sosyal yaralara ve patolojilere neden olmaktadır.
Bankacılık, kamu hizmetleri ve ticaret gibi alanlarda bilgi ve iletişim teknolojilerinin yoğun olarak kullanılması manyetik kart hırsızlığı, elektronik hırsızlık, yasadışı bilgi kopyalanması, virüs bulaştırılması, kişisel bilgilerin kopyalanması yoluyla özel hayata müdahale, banka ve finansman bilgilerinin izinsiz dağıtımı, dijital dolandırıcılık ve sabotaj gibi siber suçlar olarak adlandırılan yeni suç kavramlarının doğmasına yol açmıştır. Amerika’da son zamanlarda çok sayıda müşteriye ve kullanıcıya sahip internet sitelerine yapılan sabotaj nitelikli saldırılar, internetin hala yeterli güvenlik koşullarına sahip olmadığının göstergesidir.
Düzenlemeye Duyulan Gereksinim
Bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkin ortaya çıkan birçok risk, bilgi ve iletişim teknolojilerinin bünyesinde barındırdığı büyüme ve gelişme potansiyelinin bu riskleri azaltmaya yönelik olarak tüm insanlığın yararına kullanılmasını amaçlayan bir uygulama politikasına ihtiyaç doğurmuştur. Bu politik uygulama bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde alınacak idareye ilişkin önlemleri kapsamalıdır.
İlk olarak, bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımı ve uygulamasını, az gelişmiş ülkeleri ve geçiş ekonomilerini de kapsayacak şekilde evrensel hale getirmek gerekmektedir. Bu ülkelerde bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasını ve gelişmesini engellemesi muhtemel üç yapısal kısıt mevcuttur, bunlar; a) yeterli bağlantının sağlanmasında hayati önemi haiz teknik ekipmanın sınırlı oluşu (bilgisayarlar, bilgisayar ağları, iletişim ekipmanları, telekomünikasyon altyapısı, yazılımlar vb.), b) bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanmak ve bu teknolojileri kullanmak için gerekli olan işgücünün yeterli bilgi ve beceri donanımından yoksun oluşu, c) bilgi ve iletişim teknolojilerinin olumsuz etkilerini bertaraf edecek ve bu teknolojilerin gelişimini destekleyecek gerekli idari çerçevenin oluşturulamamasıdır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkin altyapının ve teknik donanımın yetersiz oluşu az gelişmiş ülkelerdeki sermaye stokunun yetersizliğinin bir yansımasıdır. Bu bağlamda sorun, dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanmasının olmazsa olmaz koşulu olan uzun vadeli bir kalkınma stratejisinin oluşturulmasının ve uygulanmasının bir parçası haline gelmektedir. Böyle bir stratejinin temel prensibi, ulusun buluşlar yapabilme kapasitesinin ve genel eğitim düzeyinin dışarıdan ithal edilecek teknik projelerle ve ülkenin öz kaynaklarıyla desteklenmesi ve artırılmasıdır.
Ulusal devletin stratejik politikasının en önemli amaçlarından biri, bilgiye dayalı toplumu yaratmak için ülke genelinde eğitim ve öğretimi geliştirmek ve yaygınlaştırmak olmalıdır. Ancak böyle bir toplum, uzun dönemde bilgiye ve beceriye dayalı verimlilik sayesinde gerçekleştirilebilen istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyümeden yarar sağlamayı umabilir. Bilgi ve iletişim teknolojilerini etkili ve verimli kullanmak için gerekli bilgi ve beceri de ancak profesyonel bir anlayış çerçevesinde ömür boyu sürdürülecek olan bir eğitim seferberliğiyle elde edilebilir. Okul programları ilkokuldan üniversiteye kadar ki eğitim süresince bilgisayar ve internet kullanımını öğreten dersleri de içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bilgisayar kullanımına, bilgi ve iletişim teknolojilerinin uygulanmasına ilişkin dersler ve kurslar, gerek işçilere, gerek öğrenci ve işverenlere hiçbir ücret talep edilmeden maliyetleri devlet tarafından karşılanarak verilmelidir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, yerel hükümet memurları, okul öğretmenleri ve işsiz insanlar için özel eğitim programları tasarlanmalıdır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızlı yükselişi, bu teknolojilerin insani amaçlara hizmet etmesi ve verimliliğe katkıda bulunmasının sağlanması, sosyal mücadelelere ve patolojilere ilişkin risklerin azaltılması amacıyla uyumlu bir idari çerçeveye olan ihtiyacı gözler önüne sermiştir. İhtiyaç duyulan idari çerçeve ticaretten internete, tüketici haklarının korunması, kişisel hakların ve özel bankacılık ilkelerinin korunması, internet kullanımının etkin bir şekilde yönetilmesi ve kontrol edilmesi gibi alanları da kapsamalıdır. Aynı zamanda, söz konusu idari çerçeve aşırı ölçüde yasaklayıcı bir niteliğe sahip olmamalı, rekabete zarar vermemeli ve yeni buluşların önünü tıkamamalıdır. Bu nedenle özel sektör temsilcileri ile sıkı bir işbirliği gerekmektedir.
Hükümetler için önemli olacak diğer bir görev de, bilgi ve iletişim teknolojilerine, özellikle de elektronik ticarete ilişkin istatistiklerin toplanacağı ve işleneceği bir sistemin oluşturulmasıdır. Sistematik ve güvenilir bilgilerin elde edilemediği bir ortamda, bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkin gelişmelerin izlenmesi ve idari önlemlerin üretilmesi de neredeyse imkansız olmaktadır. Bu alandaki standartlar uluslararası bir uzlaşmayla geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
Bir diğer olması gereken politik girişim de, toplumun bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaratabileceği fırsatlar ve riskler hakkında bilgilendirilip uyarılacağı, ulusal bilgi ve iletişim teknolojisi programı tasarlayıp uygulamaktır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin uygulanması özellikle küçük ve orta boy işletmelerde mali ve idari önlemlerle (vergi indirimleri, yüksek amortisman oranları, vergi muafiyetleri, bilgi ve iletişim teknolojisi yatırımlarının doğrudan parasal olarak desteklenmesi gibi) özendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Ulusal bilişim ağının kurulması devlet tarafından aktif olarak desteklenmelidir. Hükümet aynı zamanda telekomünikasyon sektörünü serbestleşmeye açmalıdır. Ucuz, evrensel erişime sahip ve hızlı internetin sağlanması amacı birincil politik önceliğe sahip olmalıdır.
Ulusal teknoloji politikası, finansman hizmetleri, bankacılık, gümrükler, yerel bilgisayar ağları, internet kullanımı gibi bilgi ve iletişim teknolojisinin yoğun olarak kullanıldığı alanlara yönelik özel nitelikli eğitim programlarını sağlayacak uluslararası teknik yardım ve işbirliği projeleri ile desteklenmelidir. Bilgi ve iletişim teknolojileri donanımına ilişkin halen yürürlükte olan ticari engellemeler ve kısıtlamalar bir an önce gözden geçirilmeli ve yürürlükten kaldırılmalıdır.
Tablo 1: Avrupa’da Internet Kullanan Nüfusun Toplam Nüfusa Oranı
(1999)
Ülke Internet Kullanımının Toplam Nüfusa Oranı (%)
Avrupa Birliği
Finlandiya 30,8
Norveç 30,5
İsveç 29,3
Danimarka 18,0
Birleşik Krallık 13,8
Hollanda 12,8
Almanya 8,7
Avusturya 8,7
Belçika 7,7
İrlanda 7,1
İspanya 5,0
Fransa 4,9
İtalya 3,7
Portekiz 2,5
Yunanistan 1,3
Geçiş Ekonomileri
Estonya 21,0
Slovenya 14,0
Slovakya 9,5
Hırvatistan 5,6
Macaristan 5,1
Çek Cumhuriyeti 3,0-6,0
Polonya 3,9
Rusya 3,7
Ukrayna 0,4
Kaynak: Avrupa Birliğine ilişkin veriler “bilgi toplumunun ölçülmesi” adlı kaynaktan alınmıştır. Mart 1999, Avrupa Komisyonu, Brüksel, 1999. Geçiş ekonomilerine ilişkin veriler ise, 1999 yılında çeşitli bağımsız araştırma kurumları ve resmi kurumlar tarafından yayımlanan raporlara dayanılarak tahmin edilmiştir.

Hiç yorum yok: