28 Aralık 2007 Cuma

Cumhuriyetin İlanı

Cumhuriyetin İlanı
Lozan'n kabulü ve barisin saglanmasi ile geride Türk Devleti'nin siyasal yapisini belirleyecek devlet seklinin ve adinin ne olacagi sorunu kaldi. T.B.M.M.'nin varligi ile egemenligin kayitsiz - sartsiz ulusa ait olan, insan haklarina dayanan bir devlet sistemi kurulmustu. Fakat gerek halkin, gerekse Meclis içinde bulunanlarin büyük kismi Padisah'a dinsel ve geleneksel baglarla bagliydilar. Padisah'in isgal ettigi Saltanat - Hilafet makami yüzyillardir köklesmis bir teokratik sistemdi. 1300 yilindan beri de Osmanogullarindan baska hiçbir aile iktidar olmamisti. Egemenlik biri dinden, digeri gelenekten gelen iki kaynaktan çikiyor ve Padisah'ta toplaniyordu. Gerçi Ittihat Terakki bu gücü kirmisti, fakat sistemin özünü, yani egemenligin kaynagini ve kullanilis biçimini degistirememisti. Egemenligin, tanri haklari sisteminden, insan haklari sistemine geçisin bir sonucu olarak Padisah'tan ulusa geçisi, bir ilke ve ülkü olarak Amasya Genelgesi'nde ortaya konmus ve 23 Nisan 1920'de B.M.M.'nde somutlasmisti. Teskilat-i Esasiye Kanunu da bu temel üzerine oturmustu. Kurtulus Savasi ulusal bagimsizlik yaninda ulus egemenligini de açik bir biçimde ortaya koydugu için Padisah daha basindan beri milliyetçilerin amansiz düsmani kesilmisti. M. Kemal Pasa Padisah'in ihanetini bildigi halde, henüz zamani olmadigi için Padisah'i hedef almadi. Genç subaylik yillarindan beri inandigi ve Erzurum'da Mazhar Müfit'e not ettirdigi "Cumhuriyet" inancini "Ulusal bir sir" olarak sakladi. Kurtulus Savasi içinde "Cumhuriyetçi" bir düsünceyi ortaya atmak, iç parçalanmaya yol açacagi için bu yola gitmedi. Hatta Sivas Kongresi sirasinda "Cumhuriyet" ilan edelim önerilerini red etmisti. Fakat Kurtulus Savasi'nin Baskomutani, Türk Ulusu'nun kurtaricisi M. Kemal, Türkiye'nin siyasal yapisini degistirmenin ilk adimini Saltanat'in kaldirilmasini saglamakla atti. Saltanat'in kaldirilisina en yakin arkadaslari bile karsi çikmislardi. Meclis'te tutucu kanat direndiyse de, M. Kemal Pasa'nin kararli ve sert tutumu sonucu Saltanat'in kaldirilisi saglandi. Fakat onun bu sert tutumu endise dogurdu. Bunun bir baslangiç oldugunu görenler çesitli yöntemlerle M. Kemal Pasa'yi engellemeye çalistilar. 2 Aralik 1922'de Meclis'e muhalif grup tarafindan bir öneri verildi. "Intihab-i Mebusan Kanunu"nda degisiklik yapilmasini isteyen önergede "Büyük Millet Meclisi'ne üye seçilmek için Türkiye'nin bugünkü sinirlari içindeki yerler halkindan olmak ve seçim çevresine yeni gelenlerin ise en az bes yil oturmus olmalari" gerektigi kanun hükmü haline getirilmek isteniyordu. M. Kemal Pasa'yi milletvekili seçilmekten yoksun birakmak isteyen bu önerge üzerine söz alan M. Kemal Pasa, dogum yerinin Türkiye'nin sinirlari disinda kaldigini ve bir yerde bes yil oturmadigini belirttikten sonra, düsmanlara karsi savastigini, vatani kurtarmak için hiç bir yerde bes yil oturamadigini hatirlatip, ulusun sevgisisi kazanmis bir insan olmasina ragmen kendisini yurttaslik haklarindan yoksun birakmak isteyen bu kimselerin bu yetkiyi kimden aldiklarini sordu. Önerge red edildi. Mustafa Kemal'in kamuoyu yoklamasi yapmak üzere 14 Ocak 1923'de Bati Anadolu'da bir geziye çikmasini firsat bilen muhalif grup, O'nun Ankara'dan ayrildiginin ertesi günü "Hilafet-i Islamiye ve Büyük Millet Meclisi" baslikli bir brosür yayinladilar. Brosürün önceden hazirlanmis oldugu ve M. Kemal'in Ankara'dan ayrilmasini firsat bilerek dagitildigi anlasiliyordu. Brosürün ana fikri, islam kamuoyunun son gelismelerden (Saltanatin Kaldirilisi) büyük izdirap içinde bulundugu, Hilafet'in hükümet demek oldugu ve Hilafet'in hukuk ve görevlerini yok etmenin hiç kimsenin, hiç bir meclisin elinde olmadigi esaslarina dayaniyor, "Halife Meclisin, Meclis Halife'nindir." sözleriyle bitiriyordu. Yürütme yetkisinin Halife'ye verilmesini ve Meclis'in aldigi kararlarin ve kanunlarin Halife'yi baglamayacagi, dolayisiyla Meclis'in çikardigi Saltanat ve Hilafet ile ilgili yasalarin mesru olmadigi görüsü savunuluyordu. Bu bildiri, M. Kemal'e ve O'nun gerçeklestirmek istedigi devrime bir tepki idi. Izmit'e gelen M. Kemal, din ve hilafet konusunda yaptigi açiklamada "Türkiye Büyük Millet Meclisi Halife'nin degildir ve olamaz, Türkiye Büyük Millet Meclisi yalniz ve yalniz Ulusundur." dedi. T.B.M.M.nin büyük programinin tam bagimsizlik, kayitsiz sartsiz ulusal egemenlik esaslarina dayandigini, teokratik devlet biçiminin ve buna bagli bütün toplumsal düzenin ve çikarlarin yikilacagini belirtti. 16 Ocak'ta yaptigi toplantida, Hilafet'in dinle ilgisi olmadigini, siyasi bir mevki oldugunu, idare-i maslahatçilikla devrim yapilamayacagini belirttikten sonra "Devrimin kanunu mevcut kanunlarin üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafamizdaki cereyani bogmadikça basladigimiz devrim ve ilerleme bir an bile durmayacaktir" diyerek gericilere gerekli yaniti verdi. Basinla iyi iliski kurmak istedigi için Izmit'te yaptigi basin toplantisinda, "Devrim" yapilacagini açiklarken, Meclis'te birligin saglanmasi için "Müdafaa-i Hukuk Gurubu"nun gerekli oldugunu bunun disindaki gruplarin yararli olmadigini belirtti ve Ittihatçilardan ülke yarari için politikaya karismamalarini istedi. Bu sirada Annesi Zübeyde Hanim'in ölüm haberi geldi. Izmir'de annesinin mezari basinda devrimci inancini "Ulusal hakimiyet ugrunda canimi vermek benim için bir vicdan ve namus borcu olsun" sözleriyle bir kez daha yineledi. Bu sirada Lozan'in ilk görüsmeleri kesildigi için Ismet Pasa ile Ankara'ya döndü. Meclis'te gizli oturumlar çok sert geçti. Trabzon mebusu Sükrü Bey'in Topal Osman tarafindan öldürülüsü, M. Kemal'e saldirilara yol açti. M. Kemal'i kendilerine buyük engel gören, tutucu, gerici, ittihatçilar, çikarci gruplar, O'na karsi muhalefette birlesiyorlardi. Yakin arkadaslarindan Rauf Bey, Kazim Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Pasa'lar da yavas, yavas yanindan ayrilip, Hilâfetçilere kuvvet veriyorlardi. Saltanati geri getirmek isteyen gericilerin çalismalari karsisinda arkadaslarinin kendisini yalniz biraktigini gören M. Kemal, 20 Mart 1923'te Konya'da yaptigi bir konusmada Türkiye'yi Ortaçag karanligina çekmek isteyen gericilere karsi tutumunu açikça su sözleriyle belirtti: "Eger onlara karsi benim sahsimda bir sey anlamak isterseniz, derim ki, ben sahsen onlarin düsmaniyim. Onlarin olumsuz yönde atacaklari bir adim, yalniz benim sahsi imanima degil, yalniz benim amacima degil, o adim benim ulusumun hayatiyla ilgili, o adim benim ulusumun hayatina karsi bir kasit, o adim ulusumun kalbine yöneltilmis zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle ayni fikirde olan arkadaslarimin yapacagi sey mutlaka o adimlari atanlari tepelemektir... Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. Örnegin eger bunu sagliyacak kanunlar olmasa, bunu saglayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adim atanlar karsisinda herkes çekilse ve ben kendi basima yalniz kalsam; yine tepeler ve yine öldürürüm." Cumhuriyet'e dogru gidis bu kararli sözlerle açikça görülüyordu. M. Kemal Pasa, 8 Nisan 1923'de dokuz ilkede görüslerini toplatarak, programini belirlerken, siyasi biçimlenmeyi de hazirladi. Savas zamaninin T.B.M.M.'nin görevi son bulmustu. Bu sebeple Meclis kendini dagitip, seçime gitme karari aldi. M. Kemal, dagilmadan önce Meclisten 15 Nisan'da, Saltanati geri getirmeye çalisanlari vatan haini kabul eden bir kanun degisikligi ile "Hiyanet-i Vataniye Kanunu"na, ileride gerekirse yine Istiklal Mahkemeleri kurma firsatini veren bir ek getirdi. Yeni kurulacak Meclis'te kuvvetli bir kadro olusturmayi ve böylece Cumhuriyet'i ilan etmeyi düsünen M. Kemal'in bu çalismalari yakin arkadaslarinin kendisinden uzaklasmasini hizlandirdi. Rauf Bey ve arkadaslari, M. Kemal'in partiler üstü kalmasini, politikaya karismamasini, önererek, O'nu pasif duruma getirmek istiyorlardi. Rauf Bey'in Ismet Pasa ile aralarinin açilmasi da bu ayriligin baska bir yönü idi. Lozan'dan dönen Ismet Pasa'yi karsilamak istemeyen Rauf Bey Basbakanlik'tan bile istifa etti. Ikinci Meclis, toplandiktan sonra Lozan'i onayladi. Artik sorun Türkiye'nin rejiminin belirlenmesiydi. M. Kemal 22 Eylül 1923'de "Neue Treie Presse" adli bir Viyana gazetesi muhabiriyle yaptigi görüsmede, 23 Nisan 1920'de kurulan sistemin Cumhuriyet oldugunu fakat adinin açiklanamadigini belirtip, yapilacak isin yalnizca isim koymak oldugunu söyledi. Yeni devletin baskentinin neresi olacagi da bir sorundu. Ankara 1920'den beri bu isi yapiyordu. Merkezi ve güvenli durumu ortada idi. Meclis'te uzun tartismalardan sonra 13 Ekim'de Ankara baskent olarak oy çoklugu ile kabul edildi. Cumhuriyet'in ilanina bir adim daha yaklasilmisti. M. Kemal'e Cumhuriyet'in ilanina firsat veren bir hükümet buhrani oldu. Basbakan Fethi Okyar Bey'e karsi Meclis'te muhalefet olusmasi üzerine M. Kemal, "Erkan-i Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili Fevzi Pasa"nin disinda kabinenin istifasina karar verdi ve 27 Ekim'de uygulandi. Mevcut sisteme göre her bakan Meclis tarafindan tek tek seçiliyordu. Istifa eden bakanlar yeniden seçilirlerse, görev kabul etmeyeceklerdi. Bu sirada Rauf Bey, Kazim Karabekir, Ali Fuat, Refet Pasalar Istanbul'da bulunuyorlar ve temaslari, Halife'ye yakinlik gösterileri oluyordu. Ankara'da' ise kabine kurulamiyordu. Bu gelismeler üzerine "Cumhuriyet Ilani" ile isi kökünden çözmeye karar veren M. Kemal 28 Ekim gecesi Çankaya'da Ismet Pasa ve bazi kimseleri toplantiya çagirdi ve "Yarin Cumhuriyeti ilan edecegiz." diyerek kararini açikladi. Misafirlerin ayrilmasindan sonra Ismet Pasa'yi alikoydu ve birlikte, Teskilat-i Esasiye Kanunu'nda gerekli degisikligi saglayacak önergeyi hazirladilar. Ertesi gün saat 10'da Parti grubunda yapilan toplantida, M. Kemal Pasa Genel Baskan olarak Hükümet buhraninin mevcut sistemden kaynaklandigini, bunun çözumünün istikrarli bir sistemde oldugunu belirtttkten sonra degisiklik önergesini okuttu: * Türkiye Devleti'nin Hukümet sekli Cumhuriyettir * Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafindan idare olunur * Türkiye Devleti, Hükümetin inkisam ettigi idare subelerini Icra Vekilleri (Bakanlar Kurulu) vasitasiyla idare eder. Bu önerge Parti toplantisinda tartisildi Büyük Millet Meclisi'nin ayni aksam (29 Ekim 1923) saat 18:45'de yaptigi toplantidan sonra 20.30'da "YASASIN CUMHURIYET" sesleri arasinda Cumhuriyet ilan olundu ve yeni Türk Devleti'nin adi kondu. "TÜRKIYE CUMHURIYETI". Hemen arkasindan da Türk Ulusu'nun kurtaricisi Gazi M.Kemal oy birligi ile Cumhurbaskani seçildi. Kürsüye gelen Cumhurbaskani M. Kemal, kendisini Cumhurbaskani seçen Meclis'e tesekkür ettikten sonra "Son yillarda Ulusumuzun fiili olarak gösterdigi kabiliyet ve istidat, kendi hakkinda kötü düsüncede bulunanlarinn ne kadar tedkikten uzak görünüse önem veren insanlar oldugunu pek güzel ispat etti. Ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve degeri, hükümetin yeni adiyla uygarlik dünyasina çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada isgal ettigi yere layik oldugunu eserleriyle ispat edecektir... Türkiye Cumhuriyeti mutlu, basarili ve muzaffer olacaktir." sözleriyle konusmasini tamamladi. M. Kemal Cumhurbaskani seçildiginde henüz 42 yasindaydi. Cumhuriyetin ilk Basbakani Ismet Pasa oldu. 19 Mayis 1919'da Samsun'da baslayan yeni ve bagimsiz, bir Türk Devleti kurmak savasi dis ve iç düsmanlara karsi basariyla sonuçlanarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Kurtulus Savasi'nin inanç ve basarisi nasil Atatürk'ün eseri idiyse, Cumhuriyet de yine O'nun eseri idi. Ileriki yillarda bunu su sözleriyle belirtti. "Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti'dir." SONUÇ Bir zamanlarin muhtesem Osmanli Imparatorlugu, gerek iç gerekse dis etkenlerin sonucunda 18. y.y.'dan itibaren hizli bir çökuntüye girdi. Kapitülasyonlar sebebiyle Avrupa devletlerinin açik pazari durumuna geldi. Rusya ve Avusturya'nin devamli saldirilari sonunda savaslari kaybederken, önemli topraklarini elden çikardi. Imparatorlugun bu çöküntüsünü gören Padisahlar, Imparatorlugu kurtarmak için islahat önlemlerine basladilar. Fakat yalnizca askeri olan bu önlemler etkili olamadi. III. Selim'in baslattigi Nizam-i Cedit ise 1807'de gerici bir ayaklanma ile son buldu. 19. y.y.'da çöküntü büyük hizla sürerken, Fransiz Devrimi'nin ortaya koydugu ulusal bagimsizlik ve egemenlik akimlari, Osmanli Imparatorlugu'nun Balkanlar'da yasayan Hristiyan azinliklarini etkiledi ve bagimsizlik isteklerini kamçiladi. Sirp, Yunan ve hatta Misir ayaklanmalari Imparatorlugun iç bünyesini sarsti ve bunlar giderek bagimsizlik veya özerklik kazandilar. Bu yüz yilda Rus tehlikesi karsisinda Ingiltere ve Fransa Osmanli Imparatorlugu'nun toprak bütünlügünü koruma potikasi izlediler. Kirim Savasi'nda bu politika sonucu Rusya'ya savas bile açtilar. 1838 ticaret anlasmasi ile imparatorluk ekonomik bakimdan batinin eline geçerken, 1854'den sonra baslayan dis borçlanma ile, 1881'de mali iflasa ve batinin mali denetimine girdi. II. Mahmut Islahati ve Tanzimat da Imparatorlugun kurtulusu için çözüm olmadi. Genç Osmanlilar'in çalismalari 1876'da Kanun-u Esasi'nin ilanini hazirladi. Birinci Mesrutiyet yasama firsati bulamadan 1877-78 Osmanli-Rus savasi bu dönemin sonunu hazirlarken, Abdülhamid'in "Istibdati" basladi. Bu tarihten sonra Ingiltere de koruyucu politikasini terk etti. Ermeni konusu da ilk kez gündeme geldi. Osmanli Imparatorlugu bundan sonra Almanya'ya yanasti. Alman siyasi, askeri iliskisi, Alman ekonomik ihtiraslarini da getirdi. Bagdat Demiryolu projesi bunu simgeledi. 20. y.y.'a girilirken Abdülhamid'e karsi baslayan Genç Türk hareketi gittikçe kuvvetlendi ve 1908'de II. Mesrutiyeti getirdi. Fakat 31 Mart gerici ayaklanmasi ile 1909'da iç buhran yasandi. II. Mesrutiyet de Imparatorlugu kurtaramadi. Osmanlicilik, Islamcilik, Baticilik ve Türkçülük akimlarinin çatistigi bu dönem, içte buhranlar, anarsi yaratirken, dista da Trablus ve Balkan Savaslari'nda büyük yenilgi ve tüm Makedonya'nin kaybi ile sonuçlandi. 1914 yilinda baslayan Birinci Dünya Savasi'na Almanya yaninda giren Imparatorlugun kaderi de çizilmis oldu. Bu savastan çok agir kayiplarla yenik çikan Osmanli Imparatorlugu Mondros Ateskesi ile kayitsiz sartsiz teslim oldu. Yüz yildan beri süren Dogu Sorununun çözümü, Avrupa'nin Hasta Adaminin mirasinin paylasilmasi ile Türk Ulusu'nun dünya siyasi tarihindeki varligi ortadan kaldirilmak isteniyordu. Savas içinde gizli anlasmalarla, Ingiltere, Fransa, Rusya ve Italya Osmanli Imparatorlugu'nun paylasilmasini kararlastirmislardi. Fakat Rusya'da devrim çikinca anlasmalar önemini yitirdi. Türk Ulusu'nun hakkinda karar verecek en büyük kuvvet Ingiltere idi. Ingiltere Bati Anadolu'yu Yunanistan'a veriyor, Doguda bir Ermenistan ve Kürdistan kurmak istiyor, Türk yurdunun geri kalan yerlerini de Fransa ve Italya ile paylasiyordu. Ülkenin yagmalanmasina boyun egen Padisah ve Hükümet, kurtulusu Ingiliz himayesinde görüyorlardi. Halk ve aydinlar çaresizlik içinde, çogunluk kadere boyun egmis görünüyordu. Kurtulus çareleri arayanlar Padisah - Halifesiz bir çare düsünemiyordu. Kurtulusu Amerikan mandasinda görenler veya yörelerinin kurtulusunu saglamak için çalisanlar vardi. Birinci Dünya Savasi'nin sonundaki perisan ve çaresiz durumda, bir tek insan, M. Kemal topyekün kurtulus ve tam bagimsiz yeni bir Türk Devleti kurmak düsüncesiyle Samsun'a geldi. O'nun yola çiktigi sirada ise Yunanlilar Izmir'i isgal ediyorlardi. Padisah ve Hukümet ise Izmir'i Yunanlilara veren Ingilizlerin hala körü körüne her istegine boyun egiyorlardi. Düsmanla isbirligi yapan Padisah ve Istanbul Hükümeti'nin bu tutumlari karsisinda M. Kemal, ulusal bagimsizlik ve ulusal egemenlik savasinin esaslarini Amasya'da ulusu ve orduyu Padisah - Halifeye karsi ayaklandirmak seklinde belirledi. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde de bu esaslar içinde yeni bir Türk Devleti'nin kurulusunun ulusal bilinçlenme, idari, siyasi örgütlenmesini de gerçeklestirdi. Misak-i Milli ile bu esaslar Istanbul'da bir kez daha ortaya konunca Ingilizler, Istanbul'u isgal ettiler. Bundan yilmayan M. Kemal, Ankara'da ulusun mesru iradesinin eseri olan ulusal egemenlik prensibini B.M.M. ile ortaya koydu. Fakat bütün bunlarin gerçeklesmesi çok büyük güçlükler ve olanaksizliklar içinde yapiliyordi. Bir yandan Itilaf Devletleri ve Yunan saldirisi ve baskilari bir yandan Padisah ve Istanbul Hükümeti'nin M. Kemal ve B.M.M.'ni gayri mesru ilan etmesi, Türk Ulusu'nu olumsuz yönde etkiledi. Türk Ulusu, yüzlerce yildan beri dini ve geleneksel iktidar kabul edilen Padisah - Halife ile bu degerleri yikan ve yerine ulusal, egemenlik degerleriyle ulusu bir araya toplamak isteyen M. Kemal hareketi arasinda bir süre bocaladi. Yer yer B.M.M.'nin otoritesine karsi ayaklanmalar çikti. Dogu Anadolu'da Ermenilere, Güneyde Fransizlara karsi savasildi. Batida Yunan Taarruzu ve iç ayaklanmalara karsi Kuva-yi Milliye ile çözüm bulan B.M.M. daha sonra düzenli ordu kurar. I. ve II. Inönü Savaslari ile ilk askeri basarilarini sagladi. Diger yandan dis iliskilerde Sovyetler Birligi ile Moskova Antlasmasi'ni imzaladi. Sakarya Meydan Savasi'nda Yunan Ordusu'nu yendi. Fransa ile de anlasan Türkiye Itilaf blokunu da parçaladi. 26 Agustos 1922'de baslayan ve 9 Eylül'de Izmir'de Yunan Ordusu'nun denize dökülmesi ile son bulan Büyük Taarruz, Türkiye gerçegini ve Türk Ulusu'nun yenilmez azmini bütün dünyaya kanitladi. Askeri basarisini Mudanya Ateskesi ve Lozan Antlasmasi ile de onaylatti. Emperyalizme karsi yapilan bagimsizlik savasini kazanan, "Türk Mucizesi"ni yaratan Türkiye'nin bu basarisi bütün Mazlum Uluslara örnek oldu. M. Kemal Kurtulus Savasi'nin bittigi yerde; Türkiye'nin çagdaslasma sabasarilmasi için Cumhuriyet döneminde Atatürk 'ün yeni vasini baslatti. 1 Kasim 1922'de Saltanat'in kaldirilisi ve 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet'in Ilani ile Türkiye yeni devlet sistemini Fransiz Devrimi ile ortaya konan insan haklarina dayanan "Ulusal ve Laik Devlet"i gerçeklestirmis oldu. Ancak, çagdas devlet ve ülke olma mücadelesi için Türk Devrimi'nin mücadele vermesi gerekiyordu.

Hiç yorum yok: