5 Ocak 2008 Cumartesi

TASAVVUF ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

TASAVVUF ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Tasavvufta metot önemlidir, aktiflik esastır. Seyr-i sülûk bir mürşidin nezaretinde başlayıp devam eder. Mürşit merkezli bir yapılanma esas olduğundan silsile mevcuttur. Şeyhin belirlediği esaslar doğrultusunda yapılması gereken evrâd u ezkâr vardır; insanlar intisapla bu dünyaya girebilir ve şeyh, zikir ve riyazet gibi unsurlarla makamları aşabilirler. Tasavvufta herkesin yerinin belli olduğu piramide benzer bir yapılanma vardır. Sûfilerin varabilecekleri en son nokta Hakka’l-yakîn derecesidir.
Tasavvuf, tarihî gelişimi içinde incelemeye çalıştığımız gibi, İslam medeniyeti ile birlikte doğmuş, büyümüş, duraklamış ve bir çok sebeplerin neticesi olarak da, son devirlerde çökmeye yüz tutmuş, hamle gücünü kaybetmeye başlamıştır. Tasavvuftaki bu geriye gidişin, yozlaşmanın nedenleri üzerinde bir çok değerlendirme yapılmış ve konuyla ilgili çeşitli kitaplar hazırlanmıştır. Bu değerlendirmelerde dile getirilen eleştirilere baktığımızda ortaya karamsar bir tablo çıkmaktadır. Tasavvufun mânâsının gidip yerine isminin kalması, yaşanır olmaktan çıkarak söylenir ve yazılır hâle gelmesi; yol yordam bilmez kişilerin sûfilik iddiasında bulunarak tasavvufa olmayan şeyleri sokması; tasavvufu kabul edenlerin davranışlarıyla bunu inkâr etmesi gibi pekçok sebep tasavvufun gelişimini sekteye uğratmıştır.
Tarihsel süreç içinde, tasavvufun insan eğitimiyle ilgili olarak geliştirmiş olduğu yöntemler, tarikatler aracılığı ile bütün dünyaya yayılmışsa da, burada dile getirilen olumsuzluklar gibi pek çok nedenin tabiî sonucu olarak, gönüller tasavvuftan soğumuş, vicdanlar sûfilerden hoşlanmaz, hatta nefret eder hâle gelmiştir. İslâm kültür dünyası içinde yüzyıllardır oldukça faal bir yapıda gördüğümüz tasavvuf, çağımızda daha kapalı bir yapılanma sergilemektedir. Tasavvufun geleneksel tekke eğitimi giderek önemini kaybederken, günümüzde yayın faaliyetlerindeki artış dikkatlerden uzak değildir.

Hiç yorum yok: