5 Ocak 2008 Cumartesi

MURÂDÎ (1546-1595) - XVI. YÜZYIL TÜRK ŞÂİRLERİ

MURÂDÎ (1546-1595)


Osmanlı padişahıdır. II. Selim ile Haseki Nur-Bânû Sultan’ın oğludur. Babasının Saruhan sancak beyliği sırasında (4 Temmuz 1546) Pazar günü, Manisa’nın Boz-Dağ yaylasında dünyaya gelmiştir. On bir yaşına geldiğinde (1557) Manisa’da yapılan bir törenle erkekliğe ilk adımını atmış sünnet edilmiştir. Sultan Selim’in 1558 yılında Karaman valiliğine nakli üzerine Şehzade Murat’a da Akşehir sancak beyliği verilmiş ve Konya ovasında meydana gelen savaş sırasında Konya kalesi muhafazasında bulunmuştur. Büyük babası Sultan Süleyman’ın kendisini görmek istemesi üzerine bir ara İstanbul’a gelmiştir. Murat, babasını9n Konya valiliğine getirilmesi üzerine 1562 martında Manisa sancak beyliğine tayin edilmiş ve padişah oluncaya kadar bu vazifede kalmıştır.
II. Selim’in vefatı üzerine Sokullu Mehmet Paşa tarafından büyük oğul olma sıfatıyla saltanata da çağrılan Sultan Murat Manisa’dan çıkarak saraya gelmiştir. II. Selim’in ölümü ve III. Murat’ın cülûsu ilan edilerek ilan edilerek kabul ve tasdik merasimi yapılmış ve Sultan Selim’in boğdurulan beş şehzadesinin cenaze namazları kılınmıştır. Daha sonra padişah kapı-kullarına cülûs bahşişi dağıtıp Eyüp Sultan Türbesine giderek kılıç kuşanmış, sonra Edirne kapısından şehre girerek ecdadının kabirlerini ziyaret etmiştir. İçerde bu olaylar yaşanırken dışarıda da III. Murat’ın cülûsu üzerine muhtelif devletler elçiler göndererek tebriklerde bulunmuşlar ve hediyeler göndermişlerdir. (İSLAM ANS., 1960, C.8, s.615)
III. Murat yirmi bir yıl süren saltanatı boyunca İstanbul dışına çıkmamıştır. Onun döneminde Yavuz Sultan Selim’in doğuda sağladığı huzur bozuldu ve 1587’den itibaren Safavi devleti ile savaşlar devam etti. Bu savaşlar Lala Mustafa Paşa, Özdemiroğlu, Osman Paşa, Ferhat Paşa gibi vezirlerin idaresinde bulunmaktaydı. Daha sonra 1590 yılında barış sağlandı ve bu barış III. Murat’ın vefatına kadar bozulmadı. Fas’da Akdeniz Hıristiyanlığının son haçlı ordusuna karşı 1578 yılında büyük bir savaş kazanıldı. Bu zafer Osmanlı Devleti’nin Kuzey ve iç Afrika’daki nüfuzunu artırdı. Bazı eyaletlerde (Lübnan, Yemen, Trablus, Kiği) zaman zaman çıkan isyanlar bastırıldı. Batı da ise 1593’ten itibaren Avusturya ile yapılan savaş devam etti. Bu savaş aynı zamanda kuzeydeki Hıristiyan devletleri arasında Osmanlı Devletine karşı kutsal bir ittifakın kurulmasına zemin hazırladı.
Osmanlı Devleti’nin çöküşe başladığı dönem III. Murat dönemi olmuştur. Uzun süren savaşlar ve iktisadi gerileme devlet makamlarına rüşvet nedeniyle hakkı olmayan kişilerin getirilmesi bu çöküşü hızlandırmıştır. Akçe giderek değerini kaybetmiştir, kapıkullarının maaşları zamanında ödenememiş bu sebepler de sık sık huzursuzluk çıkmasına yol açmıştır. Çift bozan reayanın da kapıkulu zümresine dahil olmak istemesi önde gelen meselelerdendir. (TDEA, C.8, s.442)
III. Murat, kumral, orta boylu, sağlam yapılı, kuvvetli, iyi silah kullanan ve ata iyi binen bir kişiydi. İhtişamlı elbiseler giyer, mücevheratı çok sever ve kavuğu üzerinde çok kıymetli taşlar bulundururdu. Yani süsüne fazlasıyla düşkün bir insandı. Servete hırslı olmakla birlikte sevdiği kadınlara, çocuklarına ve onların hocalarına karşı çok cömert idi. Öldüğü zaman sekiz yüz yük akçe borcu çıkmış ve devlet hazinesinden karşılanmıştır. Neşeli, yumuşak huylu ve merhametliydi. Kan dökmekten çelinirdi. “Hayır” kelimesini pek fazla kullanmazdı. (İSLAM ANS., 1960. C.8, s.624)
Padişahın bu kişiliğe sahip olması eskiden görülen askeri başarıların görülmemesine sebep olmuştur. Ayrıca padişah zevk ve eğlenceye de çok düşkündü. Musiki ve raksı sever, etrafına musikişinaslar, rakkaslar ve toplardı. Uğursuzluğa inanışı ve bilhassa rüya tabirlerine meraklı olması sebebiyle sarayı müneccimle ve rüya tabircileri doldurmuştur. Nakşibendi şeyhi Şaban Efendi ve bilhassa daha şehzadeliğinde yaptığı isabetli rüya tabirleriyle takdirini kazanan Halveti şeyhi Şeyh Şu’ca devrinde büyük nüfuz sahibi olmuşlardır. Yirmi bir yıllık saltanatı boyunca İstanbul’dan hatta saraydan çıkmayan Sultan Murat, dedesi Kanûnî Sultan Süleyman devrinden beri devleti başarı ile idare etmiş olan Sokullu Mehmet Paşa’ya değer vermeyerek onun nüfuzunu kırmış ve ölümünden sonra on sadrazam değiştirmesine rağmen kuvvetli bir şahsiyet bulamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun epeyce zayıflamaya başladığı devirde siyasi ve iktisadi çöküntü ile birlikte şiir ve edebiyatta eski parlak devri ile mukayese edilemeyecek derecede zayıflamıştır. Kendisi de şair olduğu halde sanatkarlara fazla ehemmiyet vermemiştir. Padişahın himayesini ve iltifatını yakın muhitte olan şairlerin çoğu kazanmış, bunların en büyükleri ise babası, hatta dedesi döneminden kalan şairler olmuştur. Bu şairlerin başında Bâkî, Nev’î, epeyce zayıflamaya başladığı devirde siyasi ve iktisadi çöküntü ile birlikte şiir ve edebiyatta eski parlak devri ile mukayese edilemeyecek derecede zayıflamıştır. Kendisi de şair olduğu halde sanatkarlara fazla ehemmiyet vermemiştir. Padişahın himayesini ve iltifatını yakın muhitte olan şairlerin çoğu kazanmış, bunların en büyükleri ise babası, hatta dedesi döneminden kalan şairler olmuştur. Bu şairlerin başında Bâkî, Nev’î, Yahya, Gelibolulu Ali gibi şahsiyetler gelmektedir. (İPEKTEN, 1996, ss.125-126)
Sultan Murat dedeleri kadar büyük hatta babası kadar tedbirli bir padişah değildi. Bununla beraber çok iyi yetiştirilmiş ve iyi bir eğitim görmüştür. Hoca Sâdeddin Efendi gibi âlimlerden tarih ve siyaset dersi almıştır. Osmanlı Türkçesi’ne hakim olmanın yanı sıra Arapça ve Farsça’yı bu dillerde şiir söyleyecek kadar iyi öğrenmiş bir hükümdardı. Maneviyata bağlı bir ruhu, kuvvetli bir tasavvuf kültürü ve imanı vardı. Sade bir Türkçe ile özellikle gazel şeklinde yazdığı şiirlerinin çoğunu tasavvuf duygu ve düşünceleriyle yazmıştır. (BANARLI, 1998, C.1, s.571)
Şair padişah şiirlerinde “Murâdî” mahlasını kullanmıştır. Daha çok din ve tasavvufla ilgili yazdığı şiirlerde coşku ve heyecandan ziyade kudretini geniş bilgiden aruza ve lisana hakimiyetten alan bir hava hakimdir. Ayet ve hadisler Arapça ve Farsça beyitler ile mülemma şiirleri içeren divanında çok miktarda gazel bulunmaktadır. Mecmualarda ve tezkirelerde bazı şiirleri bulunmaktadır. Bazen anlaşılamayacak derecede kapalı olan Arapça ve Farsça gazelleri padişahın arzusunu yerine getirmek ve hediyeler almak için zamanın edipleri tarafından şerh edilmiştir. Çoğu Arapça ve Farsça olan bazı şiirlerinin Hâşimî, Bâkî, Subhî, Hoca Sadeddin, Zekeriyâ vb. tarafından yapılmış şerhleri bulunmaktadır. (İSLAM ANS., 1960, C.8, ss.624-625)
Sultan III. Murat’ın murabba, mesnevi, müferdât gibi istisna şiirleri olmakla beraber nerdeyse tamamı gazellerden oluşan oldukça büyük bir Divan’ı vardır. Gazelleri alfabe harfleri sırasıyla düzenlenmiştir. Sultan Murat’ın Fransız Milli Kütüphanesi’nde 1030 numarada kayıtlı bir Divan’ı vardır. Bu divan II. Murat adına kaydedildiği için heyecan uyandırmıştır. Divan çok güzel bir nesihle, lüks bir yazma halinde tertiplenmiştir. 270 yaprak tutarındaki bu divanın içinde 750’ye yakın gazel vardır.
Yine aynı kütüphanede 274 numarada kayıtlı Levayih-i Tayyibe adlı bir mecmua vardır. Bu eser III. Murat’ın seçme gazelleri ile tertiplenmiş daha küçük bir yazmadır. Ancak bu eser çok güzel bir yazı ve süsleme ile meydana getirilmiş olduğu için çok değerlidir. III. Murat’ın ayrıca İstanbul kütüphanelerinde de yazmaları bulunmaktadır. (BANARLI, 1998, C.1, ss.571-572)



a) MURADÎ’DEN ÖRNEKLER

GAZEL I



1- Âh kim her dem kılar ben mübtelâyı zâr aşk
Bilmez idüm müşkil imiş dostlar bu kâr-ı aşk

1- Ne yazık ki ben tutkunu aşk sürekli ağlatır, inletir. Dostlar aşk işinin bu denli zor olduğunu bilmezdim.

2- Tîg-i gamla dembedem bu sînemi çâk eyledi
Yakdı yandurdı bu bağrum ey dirîga nâr-ı aşk

2- Gam kılıcıyla sürekli bu sinemi parça parça etti; yazık ki aşk ateşi bu bağrımı yaktı, yandırdı.

3- Bir saçı leylî nigâra şöyle mecnûn etdi kim
Tâ kıyâmet etmeyiserdür benihuşyâr aşk

3- Beni bir saçı kara güzele öylesine mecnûn etti ki, kıyamete dek aklım başıma gelmez.
(Leylâ ve Mecnûn kelimeleri siyah ve deli anlamları yanında, şark dünyasının tanınmış aşk hikayesi. Leylâ vü Mecnûn’a da delâlet eder.)

4- Ol cemâle şöyle kıldı âşık u şeydâ beni
Eyleyiser âkıbet Mansûr-veş berdâr aşk

4- Aşk beni o güzele öylesine çılgınca âşık etti ki sonunda beni Mansûr gibi idâm ettirecektir.





5- Bende kıldı ise sultân u gedâyı gam degül
Hükm ederse âleme cânâ eger hunkâr-ı aşk

5- Ey sevgili eğer aşk sultânı bütün evrene hükmettikten sonra, sultânı ve dilenciyi kendine kul yapmış, ne gam!

6- Ol lebi gonca nigâra bülbül edelden beni
Kıldı cümle âlemi bu gözlerüme hâr aşk

6- Aşk, o dudağı goncaya benzeyen güzele beni aşık ettiğinden beri bütün âlem gözlerimi diken görünür oldu.

7- Aşkı âsân mı sanursın ey Murâdî bilmiş ol
Nakd-ı cân ile olur dâim hemân bâzâr-ı aşk

7- Ey Murâd, sen aşk işini kolay mı sanırsın, bilki aşk pazarlığı dâimâ can sermâyesiyle olur.

GAZEL II

1- Hum-hâne-i vahdetde ben mestâne-i akşam yine
Kâşâne-i uzletde ben dîvâne-i akşam yine

1- Birlik meyhânesinde yine ben aşk sarhoşuyum. Yalnızlık köşkünde de yine ben aşk çılgınıyım.

2- Bu kâr u bârı terk edüp râh-ı fenâyı gözleyüp
Ummân-ı irfâna talup dürdâne-i aşkam yine

2- Bu işi gücü terk edip, fânilik yolunu gözlüyorum. İrfân okyanusuna dalıp yine ben aşk incisi oldum.

3- Kâlû belâ bezminde çûn ahd eyledüm cânân ile
Hikmet kitâbın okuyup ferzâne-i aşkam yine

3- Çünkü ben kâlû belâ meclisinde sevgili ile sözleştim. Hikmet kitabını okuyup yine ben aşkta üstün oldum.
(Tanrı, insanları yaratıp onlara, “Elestü bi-rabbiküm = Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği zaman, onlarda “Kâlû Belâ = Evet” dediler.)

4- Bu yerde bir olmag içün ikilik etmem ihtiyâr
Agyâr oluben gayrîye cânâne-i aşkam yine

4- Bu yerde tek kalmak için, ikiliği kabul etmiyorum. Başkalarına düşman olup yine ben aşkın dostuyum.




5- Her dem murâd olan Murâd’a dilberun maksudıdur
Aşk âteşinde mahv olup pervâne-i aşkam yine

5- Her an, Murâd’ın arzu ettiği, sevgilinin isteğidir. Aşk ateşinde yanan, aşk pervânesi yine benim.

GAZEL III

1- Gülistan-ı aşka girdim bülbül güyâ menem
Yârimin gördüm cemâlin vâle ü şeyda menem

2- Pâdîşâh-ı dehrim oldum yâr eşiğinde gedâ
Çün gedâyım âlem içre rütbe vâlâ menem

3- Râzımı bildirmezem ağyâr nâ-hemvâra ben
Gene sere dâyımâ çün hâkim-i a’lâ menem

4- Ey halîlim ka’be- î kasdın eyleyüb çekme elem
Gel tavat eyle beni kim ka’be-î âliyâ menem

5- Ey Murâdî âlem-i vahdetde kesretdir vahîd
Sen temâşâ kıl beni kim kesret-ü tenhâ menem

Hiç yorum yok: