3 Ocak 2008 Perşembe

Köyden Kente Göç ve Sonuçları

)GENEL OLARAK GÖÇ OLGUSU

Göç olgusu toplumların sosyokültürel, ekonomik, politik gibi tüm yapısı ile doğrudan ilişkisi olan ve etkileyici bir olaydır. Dinamik bir süreç olarak göç, belli bir yerleşmede yaşayan nüfusun belli bir kesiminin çeşitli ve farklı nedenlerle, bulunduğu yerden kalkıp başka bir yere yerleşmek üzere yada nispeten sürekli olarak gitmesi anlamına gelir.
“Göç olgusu toplumsal açıdan değerlendirildiğinde, toplumun yeniden bir yapılanma süreci içine girdiği sermaye, emek ve mekanda yeni bir denge kurulduğu ve bunun da evrimsel bir boyut kazandığı görülmektedir. Bu evrimde belirli öğeler ayırt edilebilmektedir.

Evrensel çizgi göçün nereden nereye yöneleceğini belirlemekte.
İnsan kitleleri birbirini çekerek toplumda hareket doğmasına neden olmakta.
Mekan değişiklikleri.
Siyasal değişiklikler.
Sos yo-ekonomik yapıda değişmeler gözlenmektedir.
Göçün getirdiği ekonomik sorunlar arasında pazarın yerinin değişmesi, kapalı köy ekonomilerinin yeni pazarlara açılması sayılabilir. Ancak, göç sonunda terk edilen bölgelerde toplumsal bir erozyon bırakılmaktadır. Sanayileşme, kentleşme gibi iki sosyo-ekonomik gelişmenin sonucu olarak toplumsal erozyona uğrayan kırsal alanların başlaması ayrıca da yeni kent merkezlerinin dolması gündeme gelmektedir.

2) EKONOMİK ve TOPLUMSAL EROZYON
Kentleşme, Türkiye’ye özgü bir olay değildir. Yeryüzünün her yanında, kentlerin çekme ve köylerin itme güçleri altında bu devinim gözlemlenir. Kentlerin çekici ve köylerin itici özellikleri arasında her yerde ayrımlar vardır. Bu güçlerin etkileşimi altında, köylerden kentlere doğru nüfus akımları olur. Bu akımları ters yöne çevirmek, ne istenilir bir durumdur, ne de olanaklıdır. Ne var ki, bu devingenliğin başıboş bırakılması, planlı bir düzenlemeye konu yapılmaması bu akımlara “erozyon” niteliği kazandırır.
Bu erozyonları kırsal alanlar üzerindeki etkisi; geçim olanakları daralmış bu yerleşmelerde yaşayanların büyük düşlerle kentlere göçmesi, köylerin atılgan, genç, becerikli ve girişimci öğelerini yitirmesi biçiminde kendini gösterir. Büyük kentlere gelenlerin çoğu, baba ocaklarından, alışagelmiş oldukları çevrelerinden uzaklaştıklarından, gereksindikleri özdeksel ve tinsel destekten yoksun kalırlar. Parlak iş hayalleriyle geldikleri büyük kentlerde, çoğu kez bunları gerçekleştiremediklerini görür; “işsiz” ya da “gizli işsiz” durumuna gelirler. Küçük köy topluluğunun oynadığı denetim işlevinin etkisi azaldığından, toplum için yararlı olmayan, hatta zararlı yolara kapılmaları olasılığı da artar.
Toplumsal erozyon, büyük özeklere gelenlerin çalışma durumlarıyla ilgilidir. Marjinal hizmetlerdeki yığılmalar, erken saatlerde köşe başlarında oluşan işçi pazarları, otobüs sıkıntıları, kanalizasyon yetersizliği, okul, kitaplık, yeşil alan eksikliği, toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki belirtileridir.
Öte yandan, ülkemizde kentleşme bir ekonomik “erozyon” niteliği de taşımaktadır. Köylerden kentlere yalnız beden güçü ile çalışarak yaşamlarını kazanmak isteyenler gelmez; türlü yollardan ellerine önemli miktarda para geçen kimseler arasında da, kentlere giderek iş yapmak ve parasını yatırmak isteyenler bulunur. Kimileri de, çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, eğlence yerlerine yakın olmak için iş yerlerini büyük kentlere taşır yada büyük kentlerde mal ve mülk sahibi olmaya çalışır.
Ülkemizde İstanbul ve Ankara’nın belli başlı iki çekici yerleşim özelliği oluşu, gelir, servet ve ana mal akımını bu kentlere yöneltmekte; geri kalmış yörelerle köylerde biriktirilen ana malın yatırıldığı yerler bu kentler olmaktadır. Geri kalmış yörelerle köylerde biriktirilen paranın o yerlerin kalkınmasına hizmet edeceği yerde, büyük kentlere akması, hatta oralardan da türlü yollarla yurt dışına aktarılması, Türkiye’de kentleşmesinin köyler ve gerice yöreler bakımından da ekonomik erozyona yol açtığını gösterir.



3)KIRSAL KESİMDEN KENTE GÖÇÜN BOZUCU ETKİLERİ

Göç olgusuyla ortaya çıkan kentleşme harekatı, kente akın edip, orada yığılan insanların barınma sorunuyla karşı karşıya kalmalarına yol açmıştır. Bu sorunun çözümü söz konusu olunca da gecekondu olgusu ortaya çıkmıştır.

a-) İçgöç ve Gecekonduların Oluşumu:
“Gecekondu, kırsal alanlardan kentlere göç eden nüfusun kentlerdeki konut arzının eksikliği karşısında, barınma gereksinimlerini düşük gelir nedeniyle en ucuz yoldan giderebilmek için buldukları çözüm yoludur.”
Gecekondulaşmanın temelinde göç ve ona bağlı olarak da kentleşme olguları yer almaktadır.
Bireyler göçle birlikte başka yeni sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kentlileşmeme ve bulunduğu çevreyi bir anlamda köylüleştirme gibi sorunlar gecekondulaşma bağlamında ele alınabilir.
Göçler hep geri kalmış bölgelerden gelişmiş bölgelere doğru olmaktadır. Göçlerin yöneldiği kent ve büyük kentlerde, sağlıksız sanayileşme ve kentleşme sorunu ortaya çıkan gecekondulaşma, yoksulluk kültürü, çevre kirlenmesi gibi sosyo-patolojik sorunlarla karşılaşır.
Türkiye’nin batısında bulunan büyük kentlere göç edilmektedir. Köyden kente göç edenler, kent toplumuna ilk etapta kültürel ve ekonomik açıdan uyum sağlayamadıklarından gecekondular oluşturmaktadırlar. Gecekondu mahallelerinin oluşma için genelde iki neden bulunmaktadır. Birinci neden, kent merkezinde kiraların kırsal kesimden gelenler için çok yüksek olmasıdır. İkinci neden ise,Batı mimarisine göre yapılan beton binalar kırsal kesimdeki yaşam alışkanlıklarına cevap verememektedir.
Göç, kentleşme ve gecekondulaşma olguları birbirine bağlı olarak gelişen ve karşılıklı olarak birbirlerini etkileyen süreçlerdir. Örneğin; göçle birlikte başlamış olan gecekondulaşmanın bugün artık göçü körükler duruma geldiği söylenebilmektedir. Çünkü, gecekondulaşma günümüzde göçü özendiren bir yatırım aracına dönüşmüş durumdadır. Özellikle son yıllarda yaygınlaşan kaçak yapılaşma ve kent yağması hızla bir rant terörü biçimini almaktadır.
ŞEKİL-1.
TÜRKİYE’DE GECEKONDU VE GECEKONDULU NÜFUS (1955-1990)
Yıllar

Gecekondu

Gecekondulu Nüfus
Kentsel

Nüfus Payı

1955
50.000
250.000
4,7
1960
240.000
1200.000
16,4
1965
430.000
2.150.000
22,9
1970
600.000
3.000.000
23,6
1980
1.150.000
5.750.000
26,1
1990
1.175.000
8.750.000
33,9


1960-1980’li yıllarda gecekonduların ve buralarda oturanların sayısında önemli artış meydana gelmiştir. 1960’lı yıllardaki artışın nedeni, 1950’lerden başlayarak kentlerdeki sanayileşme alanında hızlı bir gelişmenin görülmesi ve artarak sürmesi, dolayısıyla da kırsal kesimden sanayi kentlerine nüfus akması biçiminde yorumlanabilir.
1980’lerdeki gecekondulaşmanın artış nedeni ise bir yandan yine sanayileşmedeki hızlanmaya bağlanabilirken, diğer yandan da askerin müdahale sonrasına rastlayan çalkantılı dönemlerden dinginliğe çıkış dönemiyle ilgili olabilir. 1980 sonrasında PKK terörünün ortaya çıkmasıyla artan oranlarda Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’dan kapan kırsal kökenli nüfusun kentlerde gecekondulaşmayı hızlandırdığı bilinmektedir.
Gecekondu bir zorunluluğun, bir umutsuzluğun bazen de bir umudun yerleşme düzenine yansımasıdır.
Gecekondu yerleşmesi, kent çevresinde boş duran bir alana aynı köyden yada ayrı mahalleden birkaç ailenin gelip yerleşerek konut kondurmasıyla ortaya çıkar. Sonra hemşehri, tanıdık, kısım, akraba onlara katılır ve gecekondularını yaparken çoluk çocuk çalışıp, konu-komşu yardımıyla desteklenirler. Böylelikle aynı yerden gelmiş insanlar bir arada olurlar. Kent çevresindeki yoksulluk semti görünümündeki gecekondu mahalleleri oluşur. Zamanla konutlar daha da yetkinleştirilerek, daha yaşanacak duruma getirilerek, gecekondu mahalleleri geçici konutlar olmaktan çıkıp sürekli bir yerleşme haline dönüşürler. “Giderek, gecekondu yapımı spekülatörlerinde işin içine karışmasıyla ticari kar sağlayan bir etkinlik niteliği de kazanıp rant aracına dönüşür.”
İçgöç nedeniyle, bu süreçte Türkiye’de yeni bir aile tipi oluşmuştur. Bu aile tipi, ne kırsal kesimdeki nede kentlerdeki aile tipine benzetmektedir. Gecekondu aile tipi bir taraftan kırsal kesimlerdeki diğer taratanda kentlerdeki aile tipinin kültürel öğelerini içinde barınmaktadır.

b-) İstanbul İle İlgili Gecekondulaşma:
Gecekondulaşmanın son derece yoğun olarak yaşandığı İstanbul, nüfus bakımından da kozmopolit ve heterojen bir yapı sergilemektedir. Ülkemizin değişik yörelerinden göçüp gelen insanlarla İstanbul “Anadolu’nun mozaiği” durumuna gelmiştir.”
Kentleşme ve gecekondulaşma bağlamında, İstanbul’un diğer büyük kentler arasında ayrıcalıklı bir yeri olduğu görülmektedir. Küçük bir gecekondu yapım başını sokmak biçiminde başlayan gecekondulaşma olgusu, bugün artık Alibeyköy’ün Gazi mahallesi, Sultanbeyli örneklerinde olduğu gibi gecekondu yağması hatta talanı biçimine bürünmüştür. Boğazın en güzel yerleri, ormanlık arazileri, hazine arazileri, kooperatiflere ayrılmış bölgeler, su hafızaları, baraj çevreleri, yeşil alan için ayrılmış yerler hep mantar gibi bitip yükseliveren kocaman kaçak yapılarla dolup taşmıştır. Bu çirkinlik abidesi gibi yükselen kaçak yapılar, çevre kirlenmesi, susuzluk ve benzeri türden daha bir çok soruna ve hatta felakete yol açarak İstanbul’u korkunç bir batağa itmektedir.

c-) Kentleşememe ve İkili Yapı Sorunu:
Sosyo-ekonomik ve kültürel ilişkiler ağı içindeki çeşitli etkiler ve bağlar yalın gibi görünen köy gerçeği ne karmaşık bir duruma getirmektedir. Kır ve kent birlikte toplumsal bütünü oluşturmaktadır. İnsanlar iş güç arayışı ve geçim derdi ile bulundukları kırsal kesimden kentlere hatta büyük kentlere göç etmeye başlarlar. Ancak doğaldır ki umulan bulunamaz. İnsanlar, iş bulma sorunu, konut sorunu, eğitim sorunu, sağlık sorunu ve daha pek çok sorun ile karşı karşıya kalırlar. Kimisi bir yakınının yanına yerleşip otururken bazıları da gecekondularını mesken tutar. Zor koşullar altında bile pek çoğunun durumu köydekinden iyidir. İşte, bu bağlamda ikili bir yapı ortaya çıkmaktadır. Aslında Türkiye çapında genel bir olgu olan ikili yapı sorunu kentlerimizde özellikle de büyük kentlerimizde belirginleşmektedir.
İkili yapı sorununun hem göçe neden olan hem de onun sonucu olan bir olgudur. Türkiye’de köy ve kent yerleşimleri arasında bazı yönlerden ayırım bulunmadığı yada varsa bile ortadan kalktığı konusunda bir takım görüşler vardır. Burada dayanak noktası kentlerimizin kırlaştığı yolundadır. Gecekondu gerçeği buna gayet güzel örneklemedir. Kırsal kesimden göç edenler kentsel özellik kazanırken diğer yandan da kent kültürünü etkilemekte, kırsal ve kentsel yapıların bütünleşmesi konusunda pay sahibi olmaktadır.
Gecekondularda yaşayanlar, kentte eskiyseler, köylü olmaktan uzaklaşmış ancak tam anlamıyla da şehirli olamamış insanlardır. Köydeki yaşantılarını alışkanlıklarını kentlerde de kısmen sürmekte, bu yüzden geçiş süreci yaşamaktadırlar.

d-) Göçün Kentlerdeki Hizmetlerin Gelişimine Etkisi:
Barınma sorununu, gecekondu ile çözümleyip kente yerleştirdikten sonra gecekondu insanının önünde, gerçekleştirmeyi planladığı daha başka beklentileri vardır; İyi bir iş, iyi bir gelir, çocukların eğitimini sağlayıp, geleceklerini garanti altına almak gibi hedeflerdir.
Çoğunluğu ekmek kapısı olarak hizmet kesimi görülmektedir. Müstahdemlik, hademelik, odacılık ve benzeri küçük kaplı devlet memurluğu, kapıcılık, çöpçülük, belediye işçiliği, garsonluk, bekçilik, hizmetçilik gibi işler bu türdendir.
İkinci olarak sanayi işçiliğine giren bu kesimin insanları, gecekondu halkının “sanayileşmiş-kentleşmiş” kısmını oluşturmaktadır.
Seyyar satıcılık, arabacılık, pazarcılık, simitçilik, işportacılık, ayakkabı boyacılığı, küçük tüccarlık, küçük esnaflık gibi marjinal işler üçüncü gruba giren işlerdir.
Köylerden kentlere göç edenler genellikle tarım işçisi yada topraksız yoksul köylülerdir. Kente niteliksiz işçi olarak gelmektedirler. Bunlar kentte düzenli bir iş bulamayıp, ne iş bulurlarsa onu yaparlar. Genellikle inşaat işçiliği, hamallık gibi işlerde çalışırlar. Gecekondu kadınlarının çalışması pek hoş karşılanmamakla birlikte onlarda evlere gündelikçi olarak yada örneğin kapıcılık yapan kocalarına yardım ederek çalışırlar. Fabrikaya gidenleri de vardır.
Görüldüğü gibi üretici olmayan, küçük çaplı hizmet işlerinde çalışan veya çok az gelir elde edilen bu kesime mensup insanların gelecek güvenceleri yoktur. Büyük çoğunluğu sigortasız olarak çalışmaktadır. Bu yüzden de güçlü bir güvensizlik duygusu içinde yaşamaktadırlar.

4) DIŞ GÜÇÜN EĞİTSEL ETKİLERİGöç sürecinde en çok çocuklar etkilenmektedir. En az iki dil ve iki kültürün belirlediği şartlar altında yaşamak ister istemez birçok avantajın yanında bir dizi sorunda beraberinde getirir. Türkçe ve Almanca’yı yeterli düzeyde öğrenemediklerinden ve her iki kültür öğeleri yakından tanımadıklarında üyesi oldukları her iki grup ile belli bir düzeyde iletişim kuramamaktadırlar. Bu da her iki toplumda gerekli eğitimi almalarını, meslek öğrenmelerini zorlaştırmaktadır.
Türkiye kırk yıldan beri dış göç verdiği halde yurt dışı eğitimi alanında alınması gereken önlemlere yeterince katkıda bulunamamıştır. Göç sürecinde eğitim alanında alınması gereken önlemler, bireyin içinde yaşadığı topluma ve üyesi olduğu etnik gruba uyumunu kolaylaştırmalıdır. Bu uyum süreci çok kültürlü bir benliğin geliştirilmesiyle olanaklıdır. Türklerin en yoğun yaşadıkları Almanya’da Türk öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için değişik olanaklar yaratılmaya çalışılmaktadır. Türk öğrencilerine bir taraftan alman eğitim kurumlarına ve diğer taraftan Türkçe ve Türk kültürü derslerine katılma olanakları sağlanmaktadır. Türk öğrencileri halen Alman öğrencileri ile aynı oranda ileride düzeyde eğitim-öğretim hizmeti veren eğitim kurumlarına devam edememektedirler. Türkiye ile ilgili bilgileri ve Türkçe kullanımları da yeterli düzeyde değildir.
Dış göçlerde Almanya ve Avrupa’ya 1960’lı yıllarda ilk gidenler arasından yurda kesin dönüş yapan Türk işçilerinin sosyo-ekonomik yapı değişiminde önemli rolleri olduğu görülmektedir. Bunlar dönerken para ve mal getirerek, ülkenin toplumsal ve kültürel yaşamında yenilikçi davranışların gelişmesi yolunda ortalık biraz daha hazırlamaktadırlar. Olumsuz bir noktada ikinci kuşak olarak nitelendirilen işçi çocuklarının uyum sorunu ile ilgilidir. Bu durum giderek bir kültürel değişme sorununa dönüşmektedir.

KÖYDEN KENTE GÖÇÜN SONUÇLARINüfus dağılışında dengesizlik olmaktadır.
Yatırımların dağılışında dengesizlik olmaktadır.
İşsizlik ortaya çıkmaktadır.
Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma oluşmaktadır.
Sanayi tesisleri kent içinde kalmaktadır.
Çevre sorunları artmaktadır.
Trafik, eğitim, sağlık problemleri oluşmaktadır.
Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşmaktadır.
Kültür çatışması meydana gelmektedir.
Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olmaktadır.

KÖYDEN KENTE GÖÇÜ ÖNLEMEK İÇİN ALINMASI GEREKLİ YÖNTEMLERSulamalı tarım yaygınlaştırılmalıdır.
Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır.
Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmelidir.
Eğitim-sağlık hizmetleri geliştirilmelidir.
Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalıdır.
Alt-yapı hizmetleri geliştirilmelidir.(yol,su,elektrik,haberleşme)





KAYNAKÇA• ABALI, Ünal . Almanya’daki Türk Öğrencilerin Eğitim Öğretim Sorunları, Gazi Üniversitesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara, 1999.
• AKGÜR, Zeynep Gökçe. Türkiye’de Kırsal Kesimden Kente Göç veBölgeler Arası Dengesizlik, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 1999.
• ALPAR, İstiklal- YENER, Samirah, Gecekondu Araştırması, Sosyal Planlama Başkanlığı Araştırma Dairesi, Mayıs, 1991.
• EKİNCİ, Oktay, Gecekondu Dosyası Kaçak Kentleşmenin 50 YıllıkSerüveni, (Cumhuriyet Gazetesi), 13 Mart, 1994.
• GÖRGÜ, Ali Turan, Avusturya İlkokullarından 4. Sınıfta Yazılı Anlatım Becerileri Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996.
• GÜNGÖRDÜ, Ersin, Türkiye’nin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Aralık 2001.
• “İstanbullu Kentini Tanımıyor” Cumhuriyet Gazetesi, 7 Kasım, 1993.
• KELEŞ, Ruşen, 100 Soruda Türkiye’de Şehirleşme Konut veGecekondu, Ankara Üniversitesi SBF., Ankara, 1986.
• MUTLUER, Mustafa, Göçler ve Türkiye, Çantay Kitabevi, İstanbul, 2003.
• ÖZGÜÇ, Nazmiye, TÜMERTEKİN, Erol, Beşeri Coğrafya, Çantay Kitabevi, İstanbul, 1997.
• TOPRAK, Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, Akevler Akdeniz bilimsel Araştırma Merkezi Yayınları, 2. Baskı, İzmir, Şubat 1988.
• TÜDENGİL, C.O., “Sosyal Bir Yapı Olarak Türkiye’de Köy ve Meseleleri” Köy Sosyolojisi Okuma Kitabı, Haz: Oğuz Arı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1985.
• TÜRKDOĞAN, Orhan, Türkiye’de Köy Sosyolojisinin Temel Sorunları, Genişletilmiş 2. Baskı, Dede Korkut Yayınları, İstanbul, 1977.
• ATALAY, İbrahim, Genel Beşeri ve Ekonomik Coğrafya, Ege Üniversitesi Basımevi, 2. Baskı, İzmir, 1999.
• DOĞANAY, Hayati , Türkiye Beşeri Coğrafyası, Gazi Büro Kitabevi, 2. Baskı, Ankara, 1994

1)GENEL OLARAK GÖÇ OLGUSU

Göç olgusu toplumların sosyokültürel, ekonomik, politik gibi tüm yapısı ile doğrudan ilişkisi olan ve etkileyici bir olaydır. Dinamik bir süreç olarak göç, belli bir yerleşmede yaşayan nüfusun belli bir kesiminin çeşitli ve farklı nedenlerle, bulunduğu yerden kalkıp başka bir yere yerleşmek üzere yada nispeten sürekli olarak gitmesi anlamına gelir.
“Göç olgusu toplumsal açıdan değerlendirildiğinde, toplumun yeniden bir yapılanma süreci içine girdiği sermaye, emek ve mekanda yeni bir denge kurulduğu ve bunun da evrimsel bir boyut kazandığı görülmektedir. Bu evrimde belirli öğeler ayırt edilebilmektedir.

Evrensel çizgi göçün nereden nereye yöneleceğini belirlemekte.
İnsan kitleleri birbirini çekerek toplumda hareket doğmasına neden olmakta.
Mekan değişiklikleri.
Siyasal değişiklikler.
Sos yo-ekonomik yapıda değişmeler gözlenmektedir.
Göçün getirdiği ekonomik sorunlar arasında pazarın yerinin değişmesi, kapalı köy ekonomilerinin yeni pazarlara açılması sayılabilir. Ancak, göç sonunda terk edilen bölgelerde toplumsal bir erozyon bırakılmaktadır. Sanayileşme, kentleşme gibi iki sosyo-ekonomik gelişmenin sonucu olarak toplumsal erozyona uğrayan kırsal alanların başlaması ayrıca da yeni kent merkezlerinin dolması gündeme gelmektedir.

2) EKONOMİK ve TOPLUMSAL EROZYON
Kentleşme, Türkiye’ye özgü bir olay değildir. Yeryüzünün her yanında, kentlerin çekme ve köylerin itme güçleri altında bu devinim gözlemlenir. Kentlerin çekici ve köylerin itici özellikleri arasında her yerde ayrımlar vardır. Bu güçlerin etkileşimi altında, köylerden kentlere doğru nüfus akımları olur. Bu akımları ters yöne çevirmek, ne istenilir bir durumdur, ne de olanaklıdır. Ne var ki, bu devingenliğin başıboş bırakılması, planlı bir düzenlemeye konu yapılmaması bu akımlara “erozyon” niteliği kazandırır.
Bu erozyonları kırsal alanlar üzerindeki etkisi; geçim olanakları daralmış bu yerleşmelerde yaşayanların büyük düşlerle kentlere göçmesi, köylerin atılgan, genç, becerikli ve girişimci öğelerini yitirmesi biçiminde kendini gösterir. Büyük kentlere gelenlerin çoğu, baba ocaklarından, alışagelmiş oldukları çevrelerinden uzaklaştıklarından, gereksindikleri özdeksel ve tinsel destekten yoksun kalırlar. Parlak iş hayalleriyle geldikleri büyük kentlerde, çoğu kez bunları gerçekleştiremediklerini görür; “işsiz” ya da “gizli işsiz” durumuna gelirler. Küçük köy topluluğunun oynadığı denetim işlevinin etkisi azaldığından, toplum için yararlı olmayan, hatta zararlı yolara kapılmaları olasılığı da artar.
Toplumsal erozyon, büyük özeklere gelenlerin çalışma durumlarıyla ilgilidir. Marjinal hizmetlerdeki yığılmalar, erken saatlerde köşe başlarında oluşan işçi pazarları, otobüs sıkıntıları, kanalizasyon yetersizliği, okul, kitaplık, yeşil alan eksikliği, toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki belirtileridir.
Öte yandan, ülkemizde kentleşme bir ekonomik “erozyon” niteliği de taşımaktadır. Köylerden kentlere yalnız beden güçü ile çalışarak yaşamlarını kazanmak isteyenler gelmez; türlü yollardan ellerine önemli miktarda para geçen kimseler arasında da, kentlere giderek iş yapmak ve parasını yatırmak isteyenler bulunur. Kimileri de, çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, eğlence yerlerine yakın olmak için iş yerlerini büyük kentlere taşır yada büyük kentlerde mal ve mülk sahibi olmaya çalışır.
Ülkemizde İstanbul ve Ankara’nın belli başlı iki çekici yerleşim özelliği oluşu, gelir, servet ve ana mal akımını bu kentlere yöneltmekte; geri kalmış yörelerle köylerde biriktirilen ana malın yatırıldığı yerler bu kentler olmaktadır. Geri kalmış yörelerle köylerde biriktirilen paranın o yerlerin kalkınmasına hizmet edeceği yerde, büyük kentlere akması, hatta oralardan da türlü yollarla yurt dışına aktarılması, Türkiye’de kentleşmesinin köyler ve gerice yöreler bakımından da ekonomik erozyona yol açtığını gösterir.



3)KIRSAL KESİMDEN KENTE GÖÇÜN BOZUCU ETKİLERİ

Göç olgusuyla ortaya çıkan kentleşme harekatı, kente akın edip, orada yığılan insanların barınma sorunuyla karşı karşıya kalmalarına yol açmıştır. Bu sorunun çözümü söz konusu olunca da gecekondu olgusu ortaya çıkmıştır.

a-) İçgöç ve Gecekonduların Oluşumu:
“Gecekondu, kırsal alanlardan kentlere göç eden nüfusun kentlerdeki konut arzının eksikliği karşısında, barınma gereksinimlerini düşük gelir nedeniyle en ucuz yoldan giderebilmek için buldukları çözüm yoludur.”
Gecekondulaşmanın temelinde göç ve ona bağlı olarak da kentleşme olguları yer almaktadır.
Bireyler göçle birlikte başka yeni sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kentlileşmeme ve bulunduğu çevreyi bir anlamda köylüleştirme gibi sorunlar gecekondulaşma bağlamında ele alınabilir.
Göçler hep geri kalmış bölgelerden gelişmiş bölgelere doğru olmaktadır. Göçlerin yöneldiği kent ve büyük kentlerde, sağlıksız sanayileşme ve kentleşme sorunu ortaya çıkan gecekondulaşma, yoksulluk kültürü, çevre kirlenmesi gibi sosyo-patolojik sorunlarla karşılaşır.
Türkiye’nin batısında bulunan büyük kentlere göç edilmektedir. Köyden kente göç edenler, kent toplumuna ilk etapta kültürel ve ekonomik açıdan uyum sağlayamadıklarından gecekondular oluşturmaktadırlar. Gecekondu mahallelerinin oluşma için genelde iki neden bulunmaktadır. Birinci neden, kent merkezinde kiraların kırsal kesimden gelenler için çok yüksek olmasıdır. İkinci neden ise,Batı mimarisine göre yapılan beton binalar kırsal kesimdeki yaşam alışkanlıklarına cevap verememektedir.
Göç, kentleşme ve gecekondulaşma olguları birbirine bağlı olarak gelişen ve karşılıklı olarak birbirlerini etkileyen süreçlerdir. Örneğin; göçle birlikte başlamış olan gecekondulaşmanın bugün artık göçü körükler duruma geldiği söylenebilmektedir. Çünkü, gecekondulaşma günümüzde göçü özendiren bir yatırım aracına dönüşmüş durumdadır. Özellikle son yıllarda yaygınlaşan kaçak yapılaşma ve kent yağması hızla bir rant terörü biçimini almaktadır.
ŞEKİL-1.
TÜRKİYE’DE GECEKONDU VE GECEKONDULU NÜFUS (1955-1990)
Yıllar

Gecekondu

Gecekondulu Nüfus
Kentsel

Nüfus Payı

1955
50.000
250.000
4,7
1960
240.000
1200.000
16,4
1965
430.000
2.150.000
22,9
1970
600.000
3.000.000
23,6
1980
1.150.000
5.750.000
26,1
1990
1.175.000
8.750.000
33,9


1960-1980’li yıllarda gecekonduların ve buralarda oturanların sayısında önemli artış meydana gelmiştir. 1960’lı yıllardaki artışın nedeni, 1950’lerden başlayarak kentlerdeki sanayileşme alanında hızlı bir gelişmenin görülmesi ve artarak sürmesi, dolayısıyla da kırsal kesimden sanayi kentlerine nüfus akması biçiminde yorumlanabilir.
1980’lerdeki gecekondulaşmanın artış nedeni ise bir yandan yine sanayileşmedeki hızlanmaya bağlanabilirken, diğer yandan da askerin müdahale sonrasına rastlayan çalkantılı dönemlerden dinginliğe çıkış dönemiyle ilgili olabilir. 1980 sonrasında PKK terörünün ortaya çıkmasıyla artan oranlarda Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’dan kapan kırsal kökenli nüfusun kentlerde gecekondulaşmayı hızlandırdığı bilinmektedir.
Gecekondu bir zorunluluğun, bir umutsuzluğun bazen de bir umudun yerleşme düzenine yansımasıdır.
Gecekondu yerleşmesi, kent çevresinde boş duran bir alana aynı köyden yada ayrı mahalleden birkaç ailenin gelip yerleşerek konut kondurmasıyla ortaya çıkar. Sonra hemşehri, tanıdık, kısım, akraba onlara katılır ve gecekondularını yaparken çoluk çocuk çalışıp, konu-komşu yardımıyla desteklenirler. Böylelikle aynı yerden gelmiş insanlar bir arada olurlar. Kent çevresindeki yoksulluk semti görünümündeki gecekondu mahalleleri oluşur. Zamanla konutlar daha da yetkinleştirilerek, daha yaşanacak duruma getirilerek, gecekondu mahalleleri geçici konutlar olmaktan çıkıp sürekli bir yerleşme haline dönüşürler. “Giderek, gecekondu yapımı spekülatörlerinde işin içine karışmasıyla ticari kar sağlayan bir etkinlik niteliği de kazanıp rant aracına dönüşür.”
İçgöç nedeniyle, bu süreçte Türkiye’de yeni bir aile tipi oluşmuştur. Bu aile tipi, ne kırsal kesimdeki nede kentlerdeki aile tipine benzetmektedir. Gecekondu aile tipi bir taraftan kırsal kesimlerdeki diğer taratanda kentlerdeki aile tipinin kültürel öğelerini içinde barınmaktadır.

b-) İstanbul İle İlgili Gecekondulaşma:
Gecekondulaşmanın son derece yoğun olarak yaşandığı İstanbul, nüfus bakımından da kozmopolit ve heterojen bir yapı sergilemektedir. Ülkemizin değişik yörelerinden göçüp gelen insanlarla İstanbul “Anadolu’nun mozaiği” durumuna gelmiştir.”
Kentleşme ve gecekondulaşma bağlamında, İstanbul’un diğer büyük kentler arasında ayrıcalıklı bir yeri olduğu görülmektedir. Küçük bir gecekondu yapım başını sokmak biçiminde başlayan gecekondulaşma olgusu, bugün artık Alibeyköy’ün Gazi mahallesi, Sultanbeyli örneklerinde olduğu gibi gecekondu yağması hatta talanı biçimine bürünmüştür. Boğazın en güzel yerleri, ormanlık arazileri, hazine arazileri, kooperatiflere ayrılmış bölgeler, su hafızaları, baraj çevreleri, yeşil alan için ayrılmış yerler hep mantar gibi bitip yükseliveren kocaman kaçak yapılarla dolup taşmıştır. Bu çirkinlik abidesi gibi yükselen kaçak yapılar, çevre kirlenmesi, susuzluk ve benzeri türden daha bir çok soruna ve hatta felakete yol açarak İstanbul’u korkunç bir batağa itmektedir.

c-) Kentleşememe ve İkili Yapı Sorunu:
Sosyo-ekonomik ve kültürel ilişkiler ağı içindeki çeşitli etkiler ve bağlar yalın gibi görünen köy gerçeği ne karmaşık bir duruma getirmektedir. Kır ve kent birlikte toplumsal bütünü oluşturmaktadır. İnsanlar iş güç arayışı ve geçim derdi ile bulundukları kırsal kesimden kentlere hatta büyük kentlere göç etmeye başlarlar. Ancak doğaldır ki umulan bulunamaz. İnsanlar, iş bulma sorunu, konut sorunu, eğitim sorunu, sağlık sorunu ve daha pek çok sorun ile karşı karşıya kalırlar. Kimisi bir yakınının yanına yerleşip otururken bazıları da gecekondularını mesken tutar. Zor koşullar altında bile pek çoğunun durumu köydekinden iyidir. İşte, bu bağlamda ikili bir yapı ortaya çıkmaktadır. Aslında Türkiye çapında genel bir olgu olan ikili yapı sorunu kentlerimizde özellikle de büyük kentlerimizde belirginleşmektedir.
İkili yapı sorununun hem göçe neden olan hem de onun sonucu olan bir olgudur. Türkiye’de köy ve kent yerleşimleri arasında bazı yönlerden ayırım bulunmadığı yada varsa bile ortadan kalktığı konusunda bir takım görüşler vardır. Burada dayanak noktası kentlerimizin kırlaştığı yolundadır. Gecekondu gerçeği buna gayet güzel örneklemedir. Kırsal kesimden göç edenler kentsel özellik kazanırken diğer yandan da kent kültürünü etkilemekte, kırsal ve kentsel yapıların bütünleşmesi konusunda pay sahibi olmaktadır.
Gecekondularda yaşayanlar, kentte eskiyseler, köylü olmaktan uzaklaşmış ancak tam anlamıyla da şehirli olamamış insanlardır. Köydeki yaşantılarını alışkanlıklarını kentlerde de kısmen sürmekte, bu yüzden geçiş süreci yaşamaktadırlar.

d-) Göçün Kentlerdeki Hizmetlerin Gelişimine Etkisi:
Barınma sorununu, gecekondu ile çözümleyip kente yerleştirdikten sonra gecekondu insanının önünde, gerçekleştirmeyi planladığı daha başka beklentileri vardır; İyi bir iş, iyi bir gelir, çocukların eğitimini sağlayıp, geleceklerini garanti altına almak gibi hedeflerdir.
Çoğunluğu ekmek kapısı olarak hizmet kesimi görülmektedir. Müstahdemlik, hademelik, odacılık ve benzeri küçük kaplı devlet memurluğu, kapıcılık, çöpçülük, belediye işçiliği, garsonluk, bekçilik, hizmetçilik gibi işler bu türdendir.
İkinci olarak sanayi işçiliğine giren bu kesimin insanları, gecekondu halkının “sanayileşmiş-kentleşmiş” kısmını oluşturmaktadır.
Seyyar satıcılık, arabacılık, pazarcılık, simitçilik, işportacılık, ayakkabı boyacılığı, küçük tüccarlık, küçük esnaflık gibi marjinal işler üçüncü gruba giren işlerdir.
Köylerden kentlere göç edenler genellikle tarım işçisi yada topraksız yoksul köylülerdir. Kente niteliksiz işçi olarak gelmektedirler. Bunlar kentte düzenli bir iş bulamayıp, ne iş bulurlarsa onu yaparlar. Genellikle inşaat işçiliği, hamallık gibi işlerde çalışırlar. Gecekondu kadınlarının çalışması pek hoş karşılanmamakla birlikte onlarda evlere gündelikçi olarak yada örneğin kapıcılık yapan kocalarına yardım ederek çalışırlar. Fabrikaya gidenleri de vardır.
Görüldüğü gibi üretici olmayan, küçük çaplı hizmet işlerinde çalışan veya çok az gelir elde edilen bu kesime mensup insanların gelecek güvenceleri yoktur. Büyük çoğunluğu sigortasız olarak çalışmaktadır. Bu yüzden de güçlü bir güvensizlik duygusu içinde yaşamaktadırlar.

4) DIŞ GÜÇÜN EĞİTSEL ETKİLERİGöç sürecinde en çok çocuklar etkilenmektedir. En az iki dil ve iki kültürün belirlediği şartlar altında yaşamak ister istemez birçok avantajın yanında bir dizi sorunda beraberinde getirir. Türkçe ve Almanca’yı yeterli düzeyde öğrenemediklerinden ve her iki kültür öğeleri yakından tanımadıklarında üyesi oldukları her iki grup ile belli bir düzeyde iletişim kuramamaktadırlar. Bu da her iki toplumda gerekli eğitimi almalarını, meslek öğrenmelerini zorlaştırmaktadır.
Türkiye kırk yıldan beri dış göç verdiği halde yurt dışı eğitimi alanında alınması gereken önlemlere yeterince katkıda bulunamamıştır. Göç sürecinde eğitim alanında alınması gereken önlemler, bireyin içinde yaşadığı topluma ve üyesi olduğu etnik gruba uyumunu kolaylaştırmalıdır. Bu uyum süreci çok kültürlü bir benliğin geliştirilmesiyle olanaklıdır. Türklerin en yoğun yaşadıkları Almanya’da Türk öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için değişik olanaklar yaratılmaya çalışılmaktadır. Türk öğrencilerine bir taraftan alman eğitim kurumlarına ve diğer taraftan Türkçe ve Türk kültürü derslerine katılma olanakları sağlanmaktadır. Türk öğrencileri halen Alman öğrencileri ile aynı oranda ileride düzeyde eğitim-öğretim hizmeti veren eğitim kurumlarına devam edememektedirler. Türkiye ile ilgili bilgileri ve Türkçe kullanımları da yeterli düzeyde değildir.
Dış göçlerde Almanya ve Avrupa’ya 1960’lı yıllarda ilk gidenler arasından yurda kesin dönüş yapan Türk işçilerinin sosyo-ekonomik yapı değişiminde önemli rolleri olduğu görülmektedir. Bunlar dönerken para ve mal getirerek, ülkenin toplumsal ve kültürel yaşamında yenilikçi davranışların gelişmesi yolunda ortalık biraz daha hazırlamaktadırlar. Olumsuz bir noktada ikinci kuşak olarak nitelendirilen işçi çocuklarının uyum sorunu ile ilgilidir. Bu durum giderek bir kültürel değişme sorununa dönüşmektedir.

KÖYDEN KENTE GÖÇÜN SONUÇLARINüfus dağılışında dengesizlik olmaktadır.
Yatırımların dağılışında dengesizlik olmaktadır.
İşsizlik ortaya çıkmaktadır.
Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma oluşmaktadır.
Sanayi tesisleri kent içinde kalmaktadır.
Çevre sorunları artmaktadır.
Trafik, eğitim, sağlık problemleri oluşmaktadır.
Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşmaktadır.
Kültür çatışması meydana gelmektedir.
Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olmaktadır.

KÖYDEN KENTE GÖÇÜ ÖNLEMEK İÇİN ALINMASI GEREKLİ YÖNTEMLERSulamalı tarım yaygınlaştırılmalıdır.
Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır.
Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmelidir.
Eğitim-sağlık hizmetleri geliştirilmelidir.
Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalıdır.
Alt-yapı hizmetleri geliştirilmelidir.(yol,su,elektrik,haberleşme)





KAYNAKÇA• ABALI, Ünal . Almanya’daki Türk Öğrencilerin Eğitim Öğretim Sorunları, Gazi Üniversitesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara, 1999.
• AKGÜR, Zeynep Gökçe. Türkiye’de Kırsal Kesimden Kente Göç veBölgeler Arası Dengesizlik, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 1999.
• ALPAR, İstiklal- YENER, Samirah, Gecekondu Araştırması, Sosyal Planlama Başkanlığı Araştırma Dairesi, Mayıs, 1991.
• EKİNCİ, Oktay, Gecekondu Dosyası Kaçak Kentleşmenin 50 YıllıkSerüveni, (Cumhuriyet Gazetesi), 13 Mart, 1994.
• GÖRGÜ, Ali Turan, Avusturya İlkokullarından 4. Sınıfta Yazılı Anlatım Becerileri Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996.
• GÜNGÖRDÜ, Ersin, Türkiye’nin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Aralık 2001.
• “İstanbullu Kentini Tanımıyor” Cumhuriyet Gazetesi, 7 Kasım, 1993.
• KELEŞ, Ruşen, 100 Soruda Türkiye’de Şehirleşme Konut veGecekondu, Ankara Üniversitesi SBF., Ankara, 1986.
• MUTLUER, Mustafa, Göçler ve Türkiye, Çantay Kitabevi, İstanbul, 2003.
• ÖZGÜÇ, Nazmiye, TÜMERTEKİN, Erol, Beşeri Coğrafya, Çantay Kitabevi, İstanbul, 1997.
• TOPRAK, Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, Akevler Akdeniz bilimsel Araştırma Merkezi Yayınları, 2. Baskı, İzmir, Şubat 1988.
• TÜDENGİL, C.O., “Sosyal Bir Yapı Olarak Türkiye’de Köy ve Meseleleri” Köy Sosyolojisi Okuma Kitabı, Haz: Oğuz Arı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1985.
• TÜRKDOĞAN, Orhan, Türkiye’de Köy Sosyolojisinin Temel Sorunları, Genişletilmiş 2. Baskı, Dede Korkut Yayınları, İstanbul, 1977.
• ATALAY, İbrahim, Genel Beşeri ve Ekonomik Coğrafya, Ege Üniversitesi Basımevi, 2. Baskı, İzmir, 1999.
• DOĞANAY, Hayati , Türkiye Beşeri Coğrafyası, Gazi Büro Kitabevi, 2. Baskı, Ankara, 1994

Hiç yorum yok: