11 Ocak 2008 Cuma

Ekoloji

1. EKOLOJİ

1.1. EKOLOJİ'NİN TANIMI

Ekoloji terimi ilk olarak 1867 yılında Alman biyoloji uzmanı Ernest Heckel tarafından kullanılmıştır. Sözcük anlamı ev ve konut bilimi olarak ifade edilmiştir.
Ekoloji çeşitli türdeki canlıların çevreleri ile uyumlu olarak nasıl yaşamlarını sürdürdüklerini veya bu canlı varlıkların hangi şartlar altında besinlerini ve ihtiyaçlarını karşıladıklarını ve çeşitli fonksiyonların ne tür bir canlı topluluğu içinde yürütüldüğünü inceleyen bir bilim dalıdır. Kısaca Ekoloji; canlıların birbirleri ve çevreleri ile ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.
Ekolojik ilişkilere örnek vermek gerekirse; bitkilerin büyüyebilmesi için besleyici ortamın yaratılması gerekir. Organizmalar aynı zamanda cansız çevrelerin fiziksel ve kimyasal yapısında değişiklik yapabilirler. Örneğin: Baklagiller toprağın yapısını etkiler, toprak içi azot miktarını artırır; bölgede bitki örtüsünde azalma görülürse yağışlar azalır, toprakta mikroorganizma azalmasından bitkilerin büyümesi yavaşlar veya bitkilerin kuruması ile erozyon oluşur, toprak yapısında değişim olur. Ancak canlılar arasında çevreyi en çok etkileyen insan ve insan faaliyetidir.

1.2. EKOLOJİ'NİN KRONOLOJİSİ

Ekoloji ile ilgili bulguları tarihin önceki devirlerinde bulmak mümkündür. M.Ö. 389 - 322 yılında Aristotales'in öne sürdüğü fikirler içinde doğa ile ilgili olanlar dikkat çekmektedir.
- 15. Yüzyılda Rönesans çağında dünyanın yuvarlak olduğu, güneşin çevresinde döndüğü kabul edilerek doğa kanunlarının bulunması ile çevrenin canlılar üzerindeki etki ve tepkileri incelenmeye başlanmıştır.
- 1453 'te Fatih Sultan Mehmet Haliç'i korumak için İstanbul'a bugünkü deyimiyle bir Belediye Başkanı atamıştır. Haliç'in ekolojik dengesini korumak için öneriler getirilmiştir.
- 17. Yüzyılda Antony Van Lee'nin ilk mikroskobu icadı ile ekolojinin temeli daha sağlıklı parametrelere oturmuştur.
- 1757 'de Reamur ekolojik bilgilerle altı ciltlik eserini ortaya çıkarmıştır.
- Louis Aqassıa (1846) kara ve denizler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. 1862 de Pasteur üreme yolu ile canlı meydana geleceğini saptamıştır.
- 1866 - 1867 yıllarında Alman Prof. Ernest Heckel, Ekolojinin Biyolojiden ayrılmasını önermiştir. 1900'lü yılarda ayrılmış ve kendi başına bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır.

1.3. EKOLOJİ'NİN PRENSİPLERİ

1.3.1. Dayanışma :

Ekolojinin önemli kuralı her şeyin bir diğerine ilişkin olmasıdır. Yani bir organizmanın çalışmasını sürdürebilmesi için diğer bir organizma ile bağlı ve onun etkileşim alanı içinde faaliyet göstermelidir. Mesela; ormanlarda ağaçlardan dökülen yapraklar, yine ağaçların kendi kökleri tarafından etrafta bulunan mikroorganizmalar yardımıyla emilir ve bu, besin maddeleri olur.
1.3.2. Sınırlama :

Ekosistem içinde hiçbir organizma ya da tür sonsuz büyümez. Yörenin hayvan ve bitki türleri toplam sayıları Ekosistem kaynaklarına uygun olmalıdır.
1.3.3. Bağlılık :

Canlılar ve cansızlar arasında karmaşık bir ilişki vardır. Canlılar yaşamak için birbirlerine bağımlıdır. Örneğin insanlar oksijen alabilmek için bitkilere bağımlıdırlar.


1.4. EKOLOJİ VE İNSAN İLİŞKİSİ

İnsan çevresine büyük zararlar vermektedir. Temiz akan sular kirlenmiş, çevrenin pisliklerini taşıyan pislik kanalları haline gelmiştir. Toprak ve yaprak süprüntüleri endüstriyel atıklar sualtı yaşamı etkilemiştir. Sağlıklı yaşam kuşağı olan biosferin incelmesi ve kaynakların sınırlı oluşu insanları ekolojik plânın içine itmiştir. Hava, su, toprak vb. canlı yaşamı için önemli kaynakların kullanılmasına dikkat etmek 2000'li yıllar için önemlidir.
Teknoloji ve sanayinin gelişmesi ile insanların doğadan gereksinimlerinin artması, doğanın dengesiz kullanımına yol açmıştır. Doğanın dengesiz kullanımı ile toprakta verim azalmış, doğal denge bozulmuş olacaktır.
İnsan Ekolojisi, sosyoloji biliminin bir koludur. İlkel toplumlarda insan çevre ilişkisini inceleyen Antropoloji içinde ağırlık yine insan ekolojisidir. Çevre düzenlemesi ve şehir proje tasarımlarında hijyenik ve ekolojik parametrelere uymak insan sağlığını koruyucu standartlara uymalıyız. Dünya nüfusunun hızla artması, hızlı şehirleşme, endüstriyel atıklar, sanayileşme için doğanın katledilmesi, insan sağlığını etkileyen önemli sebeplerdendir.

2. ÇEVRE İLE EKOLOJİ'NİN YERİ VE İLİŞKİSİ

2.1. ÇEVRE SORUNLARI VE ETKİLERİ

Günümüzde yaşadığımız iktisadi ve teknolojik gelişmeler özellikle sanayileşmiş toplumları çok ileriye götürmüş gibi görünüyorsa da, yapılaşmanın çekirdeğini fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları ile "insan" değil de, çoğunlukla ekonomik çıkarlar oluşturduğundan, bu gelişme hiçbir zaman tam olamamıştır. İnsanın ön plânda tutulmaması biyolojik, ekolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin dikkate alınmaması ile gerçekleştirilen yapılaşmanın ve çevre örgütlemesinin bir sonucu olarak, çevre sorunları ortaya çıkmıştır.
Çevre sorunlarının başında kentsel çevre sorunları olarak nitelendirebileceğimiz sorunlar gelmektedir. Konut arsası arzının azlığı temel insan gereksinimi olan barınma ve konut sorununun gecekondulaşma ve betonlaşma yoluyla çözümlenmesi sonucunu ortaya koymaktır. Plânsız kentleşme ve alt yapı yetersizlikleri insanları önemli sorunlarla karşı karşıya getirmektedir. Betonlaşmanın ve gecekondulaşmanın yarattığı önemli çevre sorunlarının ve bu sorunların yol açtığı toplumsal sonuçların önemi ve içeriği üzerinde yapılan çalışmaların yetersiz olduğu görülmektedir. Bu alanda yapılan bir araştırmada önemli bir toplumsal gelişme göstergesi olarak kabul edilen ve aynı zamanda bu tezde yer alan karşılaştırmalı biyoklimatik - diyagnostik araştırma açısından da önemli olan bebek ölümlerinin kent içinde gelişmiş ve az gelişmiş alanlardaki farklılaşması saptanmak ve ölçülmek istenmiştir. Yapılan araştırma sonucunda bebek olarak tanımlanan 0 - 12 ay yaş grubundakiler arasında canlı doğup bir yıl geçmeden ölenlerin sayısının gecekondu bölgelerinde ve kentin betonlaşma yoğunluğunun fazla olduğu bölgelerinde kentin gelişmiş bölgelerine oranla daha fazla olduğu görülmüştür. Bu önemli sonuca yol açan temel etmen içinde yaşanılan yapısal çevrenin içerdiği olumsuz ve sağlıksız koşullardır.
Çevre sorunlarının bir başka türü de endüstriden kaynaklanan çevre sorunlarıdır. Endüstri hammadde üretiminden, hammaddenin değişim yoluyla ürüne çevrilmesi, ürünlerin tüketilmesi ve tüketilen ürünlerin geriye dönüştürülmesine kadar çeşitli aşamalarda pek çok çevre sorununa yol açmaktadır. Yeryüzünde endüstriyel amaçlar için kullanılan hammaddelerin önemli bir bölümü yapısal ihtiyaçları karşılamak için üretilmektedir. En önde gelen hammadde kaynağı madenlerdir. Aynı zamanda inşaat malzemesi üretimi için de kullanılan madenler gerek üretimleri ve gerekse zenginleştirilmesi sırasında önemli çevre sorunlarına yol açmaktadır. Açık maden ocağı şeklinde yapılan üretim sırasında peyzaj önemli ölçüde bozulmaktadır. Zenginleştirme süreci sonucunda oluşan kimyevi atıklar ve ortaya çıkan gazlar, hem çevrede çalışan insanların sağlığını etkilemekte hem de yerel flara ve faunonın yapısı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Madenler gibi bir başka endüstriyel girdi olan enerji de önemli bir çevresel sorun kaynağı olmak durumundadır.
Önemli çevre kirliliklerinden biri de katı atıklardır. Katı atıkların ve özellikle zehirli etkili katı atıkların yol açabileceği sorunlar çok önemlidir. Ekoloji açısından, günlük yaşantımızda kullandığımız, tükettiğimiz ürünler depoda yeniden kullanıla bilinmelidir. Her ürün ekolojik döngüler dizisindeki yerini alabilmeli, dizisini tamamlayabilmelidir. Bu yapı malzemeleri içinde geçerlidir. Doğadaki maddeler için kural yeniden kullanımdır. Doğadaki her madde çeşitli şekillere girmekte, çeşitli canlılar tarafından kullanılmakta, fakat hiçbir safhada devre dışı edilmemektedir.
2.1.1. Hava Kirlenmesi ve Bozulması :

Canlıların yaşamı için gerekli olan havadaki oksijen oranının diğer zehirli gazlar lehine azalması, hava kirlenmesinin başlıca nedenini oluşturur. Söz konusu zehirli gazlar, fabrikalarda mal ve hizmet üretimi nedeniyle ve gittikçe artan ulaşım araçları ve ısıtma tesisatlarının çalışması sonucunda meydana gelerek havaya karışmaktadır. Miktarı gittikçe artan tonlarca ağırlıktaki bu zararlı gazları bertaraf etmeye doğal dengenin gücü yetmemektedir.
Daha önce de değindiğimiz üzere hava kirlenmesinin başlıca nedenini sanayisel yanmalar oluşturmaktadır. Sanayisel yanmalar sonucunda ayrışan diğer zararlı gazlar CO2 ve SO2 'dir. Bu gazlar, CO 'e nazaran daha az zehirleyici olmalarına karşılık havanın bileşimini bozdukları, oksijen oranını azalttıkları ve canlıların solunum organlarının çalışmasını dumura uğrattıkları için zararlıdırlar. Sanayisel kirlenmeye, ayrıca otomobillerin ve diğer taşıtların çıkardıkları gazları da ilave edersek, özellikle şehirlerde yaşayan halk yönünden durumun önemi bir kat daha artacaktır.
Zehirli ve zararlı gazların yanında yavaş artmasına rağmen atmosferik radyoaktivite tehlikesini de göz önünde bulundurursak, dünyanın geleceğine iyimser açıdan bakmak olanaksız hale gelmektedir. Hele 1986 yılında Çernobil nükleer santralındaki kazadan sonra atmosferdeki radyasyonun ne büyük tehlikeler getirdiğini hepimiz yaşadıktan sonra, sanırım bu konunun önemi iyice ortaya çıkmıştır.
2.1.2. Hava Kirlenmesi ve Bozulmasının Etkileri :

Hava kirlenmesi ve yeryüzünde yaşayan tüm canlıların yaşamını ve özellikle de şehirlerde yaşayan insanların sağlığını etkilemektedir. Bu nedenle, sanayileşme devriminden önce, daha az rastlanan çeşitli solunum ve akciğer hastalıkları, kemik hastalıkları, kanser ve kardiyovasküler hastalıkların hızla çoğaldığını görmekteyiz. Ayrıca, atmosferin kirlenmesi sonucunda iklimlerin kararlılığı bozulmuş, hatta bitkisel fotosentez süreci tehlikeye girmiştir. Böylece, oksijen üretiminin doğal kaynakları sayılan ormanlar ve çeşitli bitkisel örgütler fonksiyonlarını göremeyecek duruma yaklaşmışlardır. Ormanlar ve yeşil bitki örtüsü yanında, havadaki oksijen dengesini sağlayan iç denizlerde ve okyanuslarda yaşayan mikro - organizmaları mahvetmekte ve onların doğa için yararlı olan bu faaliyetlerini azaltmaktadır.
Hava karışımındaki oksijen dengesinin CO2 lehine bozulması, dünya sıcaklığının da artışına neden olmaktadır. Çünkü CO2 ısıyı tutan ve depo eden bir gaz türüdür. Zamanla dünya sıcaklığının hızla artması kutuplardaki buzulların çözülmesine neden olacak, böylece deniz seviyeleri yükselecek, dünya çok hızlı bir jeolojik değişmeye sahne olabilecektir. Jeolojik değişmeler sonucunda, dünyanın birçok yerleşme ve sanayi bölgeleri ile verimli alanları sular altında kalabilecek veyahut da iklim değişiklikleri sonucunda verimlilikleri azalacaktır.
2.1.3. Suların Kirlenmesi ve Bozulması :

Yeryüzünde suların kirlenmesi ve hatta azalması atmosferin kirlenmesi kadar önemlidir. Günümüzde Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Rusya'daki nehirlerin aşağı yukarı yarısının suları çeşitli artıklarla kirletilmektedir. Aynı şekilde, kıyı kesimlerinde kurulan fabrika ve tesislerle, o civarlarda yaşayan insan artıkları, çeşitli yollarla denizlere akıtılmaktadır. Böylece, denizler gerek iç kesimlerden gelen pis nehir suları ve gerekse kıyılarda yaşayan halk ve kurumlar tarafından devamlı olarak kirletilmektedir.
Su içerisindeki yaşamın devam edebilmesi için litresinde en azından 1 ½ miligram oksijen bulunması gereklidir. Aksi takdirde, su içinde yaşayan hayvanlarla bitkisel ve bakteriyel yaşam olanaksızlaşacaktır. Birçok sanayileşmiş ülkeleri ırmak, göl ve denizlerinde bu oranın altına düşülmüş ve biyolojik denge tehlikeye girmiştir.
Irmak, göl ve deniz sularının kirlenmesine, dünyadaki su miktarlarının azalması da eklenince durum daha hazin ve korkunç bir hal almaktadır. Çünkü yeryüzünde su dengesini sağlayan unsurlar yani ormanlar ve bitki örtüsünün gerek yaşam kavgasını sürdüren insanlar ve gerekse hava kirliliğinin etkisiyle azalması, kuraklık ve erozyona neden olmaktadır. Halbuki günümüzde, gerek artan sanayi hayatında ve gerekse de nüfus artışı dolayısıyla suya olan ihtiyaç gün geçtikçe şiddetlenmektedir. Ormanlar su deveranını düzenleyen, iklim dengesini ve toprağın verimliliğini garantileyen unsurlardır. Kağıt endüstrisinin gittikçe artması yeryüzündeki ormanların azalmasının başlıca nedenleri arasında gelmektedir. Asıl önemlisi, orman kaybı nedeniyle önemli miktarlardaki suyun toprağın derinliklerinde kalarak doğal deverandan çıkmasıdır. Bu takdirde, kaybolan orman ve bitki örtüsüyle birlikte yararlanılabilir su miktarlarında ve verimli topraklardaki azalmalar insanlığın başlıca sorunları arasına girmektedir.



2.1.4. Su Kirlenmesi ve Bozulmasının Etkileri :

Suların bir takım zararlı maddelerle zehirlenmesi ve yeryüzünde su dengesini sağlayan orman miktarlarındaki devamlı azalmalar nedeniyle mevcut su rezervlerinin kullanılamayacak duruma geçmesinin sonuçlarını şu biçimde özetleyebiliriz :
1. Suların zararlı maddeler tarafından bozulması, bir taraftan oksijen dengesini sağlayan su bitkileri ve suda yaşayan mikro - organizmaların tahribine yol açmakta, diğer taraftan da insan beslenmesinde önemli yeri olan su hayvanlarının yaşama olanaklarını ortadan kaldırmaktadır.
2. Su gerek insanlar için ve gerekse endüstri için doğrudan doğruya bir ihtiyaç maddesidir. Bir insanın yaşamını devam ettirebilmesi için yılda asgari 15 ton suya ihtiyacı vardır. Hatta ileri sanayi ülkelerinde bu miktar kişi başına 500 ilâ 1300 ton arasında değişmektedir. İnsan sağlığı için gerekli temiz su ihtiyacının artan nüfus hacmi ile birlikte yüksek miktarlara çıkması, insanlığın çok yakın gelecekte su kıtlığı ile baş başa kalacağını göstermektedir. Üstelik bir de buna endüstri ihtiyaçları için çeşitli oranlarda değişen su miktarları da eklenirse durumun daha da ciddileşeceği meydana çıkar. Örneğin bir çimento için 3 ½ ton; bir ton selüloz için 800 ton; bir ton kağıt için ise 220 -380 ton suya ihtiyaç vardır. Bu rakamlar her gün sanayileşme çabalarını günün birinde içinden çıkılmaz biçimde su sıkıntısına sokabilecektir.
2.1.5. Toprağın Kirlenmesi ve Bozulması :

Doğanın bu nimeti, gerek insanlar ve gerekse hayvanlar için yaşamın vazgeçilmez bir koşulu olmasına rağmen, hızlı demografik gelişmelerin de etkisiyle günden güne azalmakta ve verim gücünü yitirmektedir. Verimli toprak alanlarına yapılan fabrikaların zararlı artıkları, su ve hava kirlenmesinin de etkisiyle hümüs tabakasını bozması ve verimsizleştirmesi, ormanların ve doğal bitki örtüsünün ortadan kalkması ile erozyonun etkileri hümüs tabakasını tamamen ortadan kaldırması toprak bozulma ve kayıplarının başlıca nedenlerini oluşturmaktadır.


2.1.6. Toprağın Kirlenmesi ve Bozulmasının Etkileri :

1. Asitli zehirli sular ve zararlı maddelerden oluşan sanayi artıkları, toprağın hümüs tabakasının meydana gelmesinde etken bir unsur olan faydalı bakterilerin ve mikro - organizmaların ölümüne yol açmaktadır. Böylece, hem topraktaki bitkisel yaşam yavaşlarken, hem de toprağın hümüs tabakasının doğal oluşumu tehlikeye girmektedir.
2. Diğer dış etmenler ve çevre kirlenmesi nedeniyle ormanların ve doğal bitki örtüsünün tahribi, rüzgar, yağmur ve diğer benzer doğa olaylarının toprak üzerindeki etkisini artırmakta, diğer bir deyimle, büyük ölçüde toprak kayıplarına yol açan erozyonlara neden olmaktadır.
3. Yararlanılabilir toprakların azalması bitki ve hayvan yaşamını tehlikeye sokmakta, bu durum artan dünya nüfusunun beslenme sorunlarını bir kat daha artırmaktadır.

3. EKOLOJİK DENGENİN KORUNMASINDA İŞLETMELER
VE STRATEJİK PLÂNLAMA

Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız doğayı bozucu değişimler, yeryüzünde tüm canlı yaşamını tehdit eder duruma erişmiştir. Özellikle ileri sanayi ülkelerinde soruna hukuksal bakımdan çareler aranması gerektiği bilincine ulaşılmıştır. Bu konuda, gerek hükümetlerce ve gerekse de yerel yönetim (mahalli idare) birimlerince gerekli tedbirlerin hızla alındığını görmekteyiz. Faaliyetleri açısından doğal çevreyi bozan ve yaşam koşullarını güçleştiren işletmeler, hukuksal yönden ağır yaptırımlarla (müeyyide) karşılaşmaktadırlar. Çevreyi koruma ve ekonomik faaliyetlerini bu açıdan düzenleme yoluna gitme, iş adamlarının ve yöneticilerin hukuksal yaptırım olmasa bile sosyal sorumlulukları içerisine girmektedir.
Gerek yurdumuz ve gerekse de dış ülkelerdeki işletmelerin uzun süreli plânlama faaliyetlerinde sorunu stratejik faaliyeti sınırlandıran önemli bir faktör olarak dikkate almalarında büyük yarar vardır. Yeni kurulacak iş yerlerinin, mamul geliştirme, farklılaştırma ve iş genişletme faaliyetlerinin çevreyi bozma ve kirletme yönünden sakıncaları, hukuksal bir kısıtlama mevcut olmasa dahi, yine sosyal sorumluluk açısından dikkate alınmalıdır. Sorunun önem ve acilliği şu an için mevcut olmayan hukuksal bir yaptırımın yakın zamanlarda çıkacağının da işareti sayılabilir.
Uzun vadeli ve stratejik plânlamanın önemli bir kısmını oluşturan finansal kaynak bulma ve elde edilen kaynakların yatırım yerlerine dağıtımı, sorunun işletme yönetimince çözülmesine yardımcı olabilir. Şöyle ki çevreyi bozucu mevcut faaliyetlerin zararlarını azaltıcı veya tamamen önleyici tedbirler için gerekli fon tahsisleri öngürülebilir. Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yeni teknik buluşları çevreyi bozucu faaliyetlere son verecek biçimde yönlendirilebilir. Yeni girişilecek yatırımlar için alternatif yatırım alanları çevreye hiç zarar vermeyecek veya en az zararlı olabileceklerin tercihi yönünden değerlendirilebilir.
Kısaca ekolojik değişimler, bugün tüm canlıların ve insanlığın geleceği için, işletme faaliyetlerini stratejik plânlama açısından sınırlayıcı önemli bir etmeni oluşturmaktadır.

4. ÖRNEK OLAY

Birleşik Amerika'nın New York Eyaleti'ndeki Buffalo Kenti yakınlarındaki Love Canal'da meydana gelmiştir. 30'lu ve 40'lı yıllarda önemli bir endüstri merkezi olan bu bölgede önemli bir kimyasal ürün olan PCB (Polychlorobiphenyl) üretilmiştir. Önemli bir ısı izolatörü olan PCB özellikle elektrik enerjisini yüksek gerilimden düşük gerilime dönüştüren merkezlerde kullanılmaktadır. Gerilim dönüşüm merkezlerinde yüksek gerilimin düşük gerilime dönüştürülmesi sırasında çok önemli miktarda ısı açığa çıkmaktadır. İzolasyon etkisi açısından çok etkili bir madde olan PCB'nin, aynı zamanda, çok etkili bir kanserojen olduğu son yıllarda açıklıkla saptanmış bulunmaktadır. Çevre bilincinin gelişmiş olduğu toplumlarda PCB'nin üretimi ve taşınması izne bağlı hale getirilmiştir. Love Canal'da üretildiği yıllarda ihtiyaç fazlası olan bir kısım PCB çelik variller içinde toprağa gömülmüş ve üzeri ağaçlandırılan bu alan daha sonra yerel belediyeye hibe edilmiştir. Belediyede arsa üzerinde okul inşaa etmiştir. 70'li yılların sonu 80'li yılların başında bu bölgede çok önemli sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle mide bulantıları, baş dönmeleri, çocuk düşürmeleri gibi olaylar birden bire çoğalınca epidemiyologlarca bölge incelemeye alınmıştır. Yapılan birçok analizden sonra çürüyen variller nedeniyle yağmur suları aracılığı ile kentin içme suyuna PCB karıştığı anlaşılmıştır. Su döngüsünün ekolojik rayından çıkması, bölgedeki yapı ekolojisini ve yapı biyolojisini de olumsuz yönde etkilemiştir.

Hiç yorum yok: