28 Aralık 2007 Cuma

31 MART AYAKLANMASI

31 MART AYAKLANMASI

12/13 Nisan gecesi bir çok asker, subaylarını kışlalarında hapseder ve çavuşlar veye çavuş kılıklı elebaşı bir takım subaylar başta Ayasofya-Sultanahmet alanında toparlanırlar; biteviye havaya ateş ederek ortalığa korku salarlar ve bütün kışlalara postalar göndererek öbür askerleri kendileriyle birleşmeye çağırırlar.
Önayak olanlar ve en azılılar arasında İttihat ve Tereakki'yi destelemek için Selanik'ten getirilmiş olan avcı taburlarının çavuş erleri vardı Meşrutiyeti sağlmak amacıyla Niyazi Bey'le dağa çıkmış olan Hamdi Çavuş adında biri elebaşı olarak görünür.
Bu olayın tertipleyicileri pek anlaşılamamıştır. Ali Fuat Türkgeldi: "Talat Paşa da Abdulhamid'in 31 Mart vak'asına medhali olmadığını bana bir kaç kere söylemişti. " der.
Bailinen yön bilgisiz, ancak çok zeki olan Hamdi Çavuş başta olmak üzere, bir takım astsubay ve erin kışla kışla dolaşıp kışkırtmalarda bulunduklarını ve yobaz takımının bunları kışkırtmış olduğudur. Ancak ortada müdir dımağın bulunup bulunmadığı anlaşılamamıştır. Olayın gelişme biçimi böyle bir dımağın olmadığına sandıracak özdedir.
Son zamanlarda "Yakın Tarihimiz" adlı dergidde hatıraları yayınlanan Bay Rauf Orbay, olayın başlıca düzenleyicisi olarak Sabahattin Bey'i göstermek ve hatta onun Hamidiye kruvazörüne gelip er subayları ayaklanmaya kışkırtmış olduğunu yazmaktadır.
Halbuki Sabahattin Bey o sırada bir beyanname yayınlayarak din ulemasını uyartmaya çalıştığı gibi onun yakın yanatı olan Bay Ahmet Bedevi Kuran'da "Harbiye Mektebinde Hürriyet Mücadelesi " adlı eserinde: "Her türlü ukubeti göze alan Sabahattin Bey'in süt biraderi Fazlı Bey, bir iki dostiyle limanda bulunan Hamidiye kruvazörüne gidip Meşrutiyetin siyaneti zımnında Yıldız'ın top ateşi altına alınmasına lüzumuna zabitanı ikna etmişti. Ne çare ki, ziyaretçiler gemiden ayrıldıktan bir müddet sonra donanma zabitanından Ali Kabuli Bey, "kara kuvvetin nüfuz ve hululü ile zehirlenen bahriyeli askerler tarafından tevkif edilerek günagün eziyetlerle yıldız'a götürülmüş ve Sultan Hamid'in gözü önünde parçalamıştır" der. Ali Kabuli olayını ileride ayrıca anacağız.
Sabahattin Bey'in bu olayla ilgili bulundğu, hele onun baş düzenleyecilerinden olduğu iddasını zayıflatan yön de kendesinin tevkif edildikten sonra hemen salıverilmiş olmasıdır. Bay Rauf Orbay bunu, dayısı Sultan Resat'ın müdahalesine affetmekte isede, bir kaç yıl sonra aynı Padişahı baskı altında tutarak Damat Salih Paşayı asdıracak olan İttihat ve Terakki'nin 31 Mart olayının başlıca düzenleyicisi idiyse Sabahattin Bey'i cezasız bırakmış olmasını kabul etnek güçtür.
Esasen Avrupa'dan döndükten sonra dayısı Abdülhamid'i ziyaret dahi etmemiş olan Sabahattin Bey'in başarılı olsaydı onun lehine bitmesi tabii olan bir olayı düzenlemiş olması imkasızdır.
Abdulhamit ise bıraktığı notlarda bu işin başlıca düzenleyicilerinden biri olarak Kamil Paşa'nın oğlu Sait Paşa'yı gösterir. Ancak Hareket ordusu İstanbul'a girdikten sonra kurulan Divanı Harb'in Sait Paşa'yı mahkum etmeyişi bu iddianın yersizliği belirtmeyi yeter.
Her ne ise, düzenleyici kim olursa olsun, ayaklanan askerin başlıca istekleri şu yönlerede toplanır: Şeriat isteriz, İslam kadınları Beyoğlu'na gitmesinler, Harbiye Nazırı ile Mebusan Reisini istemeyiz, Heyet-i Vükela değişsin, bu olay dolayısıyla Padişahın affı çıksın ve cezalandırılmayalım, subaylarımız değişsin ve İstanbul'dan başka yerlere gönderilsinler, yüz pare top atılarak şenlik yapılsın, bunlar yerine getirilmedikçe dağlılmayız.
Bu istekler Sultanahmet meydanına gidip askerlerle görüşen ve onlara öğütler veren Şeyülislam Ziyaettin Efeendi'ye de söylenmiştir.
Bu arada Ahmet Rıza Bey'e benzetilen Adliye Nazırı Nazım Paşa ile Hüseyin Cahit Bey'e Benzetilen Suriye Mebuslarından Aslan bey öldürülür. İstifa eden Ahmet Rıza Bey bir dostunun evinde Hüseyin Cahit bey de Rus Büyük Elçiliğinde saklanırlar.
O gün ikindi vakti Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa saraya gidip "Heyet-i hazıra-i vükela mevki-i iktidarda bulundukça meselenin suret-i hasenede tesviyesine imkan olmıyacağı tahakkuk etmiş olduğundan" gerekçesiyle hükümetin istifasını padişaha sunar.
Bu sırada gelişen bazı olaylar dikkate değer. Mesela ayaklanmanın ilk günü meclise 30-40 kadar meb'us gelmiştir. Sultanahmet veya Ayasofya meydanını dolduran askerlerden bir heyet meclise girer, kendilerinden ne istedikleri sorulunca "Şeriat" derler; şeriate dair saygı gösterildiği kendilerine bildirilir ve "besmele" ile başlayan bir kağıt gösterilir; bunun üzerine çavuşlardan biri "evet amma bizim talimatnameler de besmele ile başlar, fakat almancadan tercüme edilmiştir", der. Bunu söyliyen kılık değiştirmiş bir subaydır.

PADİŞAHIN DURUMU

Aynı günde padişahı görmek üzere meclisten bir heyet ayrılır. Bunlardan yalnız Kastamonu Mebusu Bay Yusuf Kemal Yıldız'a kadar gidebileceklerdir.
Orada ayrıca kendiliklerinden gelmiş olan mebuslardan Esat Paşa Toptani ve Müfit Bey'i bulur; Bunlar Başmabeynci Nuri Paşa vasıtasıyla Abdulhamit'e temas ederler. Esat Paşa padişahın asker ve halka bir görünmesiyle her şeyin düzeleceğini söyler, Nuri Paşa bunu Abdulhamit'e nakleder ve padişahın razı olmadığı haberini getirir. Esat Paşa: bari bir saltanat arabası versinler de biz onunla gidip askere söz anlatalım der, yine Nuri Paşa Abdulhamid'in yanına gider ve onun buna da razı olmadığını haberini getirir, neticede üç mebusa oradan gitmek için alelade bir araba verilir. Ayaklanma bastırıldıktan sonra yapılan istintakta Nuri Paşa Abdulhamid'in birinci teklife "Beni parçalatmak istiyorlar" ikinciside "Saltanat arabasına kardeşimi bindirip padişah ilan etmek istiyorlar" tarzında mukabele ettiğini söylemiştir.
Bunlardan çıkan mana şudur ki: ayaklanma sadece erlerin taasubunun coşması yüzünden patlamış değildir, önceden hazırlanmıştır ve bazı subaylar gizli olarak komutanlık etmektedirler; fakat iş doğrudan doğruya, hatta yakından dahi Abdulhamid'in tabii surette istifade edecek olan Odur ve onu tertip edenler yaptıklarından faydalanabilmek için esasen Padişahla birlik olmak zorunda kalacaklardır. Daha sonra kimlerin kimleri atlatıp duruma egemen olacağına ise ancak ati gösterebilecektir.
Bunu belirten bir yazı Ali Cevat Bey'e eserinde vardır. 13/14 nisan gecesi binlerce silah sesi duyulunca kendisi çok heyecanlandığı halde Padişah hiç telaşa düşmemişti. Bu konu üzerinde Cevat Bey'e şunu yazar:
"Vakanın iptiday-i zuhurunda Zat-ı Hümayunları bu kıyamın kendi aleyhinde tertip edilmiş olduğuna kani olarak pek ziyade havf ve telaş buyurmuş oldukları halde şimdi bu suretle müşahede eylediğim asar-ı sükün ve bitarifeye mütehayyir kalmış idim. Fakat üç dört ay sonra gördüğüm ve ismini tahkik edemediğim bir müsahip Zat-ı Hümayunlarının o gece mabeynden daire-i hümayunlarına avdet buyurdukları zaman odalarındaki masanın üstüne vazedilmiş bir mazrufun içindeki imzasız kağıtta kıyam-ı askerinin kendi aleyhinde olmadığı ve Zat-ı Şahanelerinin müsterih olmaları yazılmış idiğini bu hakire ifade ve beyan eyledi".
Bundan anlaşılan Abdulhamid'in bir takım gizli adamların olduğu ve onların birinden güvendiği inancalar aldığıdır.
31 Mart olaylarına dönelim. Abdulhamid'in Sultanahmet'te toplamış olan askerin arasına gitmek istememesi üzerine yeni istifa etmiş olan Hüseyin Hilmi Paşa'nın da tasvibiyle askerlere hitaben bir iradeyi Başkatip Cevat Bey'le asker arasında bulunan Şeyhülislam'a gönderilmesi uygun görülür.
Bu idarede askerin af edildiği ve bundan böyle şeriata bir kat daha dikkat edileceği yazılıdır.
İrade önce Mebusan Meclisi dolduran askerlere sonra da da meydandakilere okunur. Bunların "yeni Harbiye Nazırı isteriz" yolundaki sözleri meclis telgrafhanesinden saraya bildirinlince Abdulhamit önce kendisine karşı güven beslediği Ayandan Ömer Rüştü Paşa'nın orada olup olamdığını sorar ve olmadığını karşılığnı alır. Bunun üzerine Şeyhülislamla Başkatibin saraya gelmelerini bildirirse de bunlar yeni Harbiye Nazırının adı askere açıklamadan yeverlerinden Müşir Ethem Paşa'yı Harbiye Nazırı yaptığını teller. Bu haber askerce çok iyi karşılanır.
Arada bir takım erler Cevat Bey'in yanlarını sarmışlardı. Bir er ona: "Babalığa söyle bizim dinimize, ırzımıza sövüyorlar. Vallahi günahtır, bize acısın" der. Yine o gün akşama doğru, azledilmiş ve yerine vekil olarak Yaver Paşa atanmış olan Mahmut Paşa Beyazit meydanındaki asker ve halk üzerine ateş açtırır.
Askere Ethem Paşa'nın Harbiye Nazırlığını bildiren Şeyhülislamla Başkatip gece güneş battıktan iki buçuk saat geçtiği sırada saraya varırlar. Yukarıda anladığımız tüfek sesleri ve Padişahın bunları telaşsız karşılaması ondan sonra olur.

TEVFİK PAŞA HÜKÜMETİ

14 Nisan sabahı Tevfik Paşa Sadrazam olur, Ziyaettin Efendi de Şeyhülislam kalır. Eski kabine üyelerinden çoğu yerlerinde kalmışlardır. Yeni Sadrazama yazılan Hatt-ı Hümayunda ".... ahkam-ı celile-i şer-i şerife bir kat daha dikkat olunması ve Kanun-u Esasinin muhafazasiyle asayişin idamesi..." irade edilmektedir.
Ayaklamanın kendi aleyhinde olmadığını, dolayısiyle ister istemez lehinde olduğunu anladıktan sonra, Selanik'ten bir ordu geleceğini henüz aklına getirmiyen Abdulhamit durumu dileğine göre yöneltmek için birtakım denemelere koyulur. Tevfik Paşa'ya yazılan Hatt-ı Humayunun ilk biçiminde sekiz ay önce Sait Paşa'nın Sadaretten düşmesini gerektiren Harbiye ve Bahriye Nazırlarının doğrudan doğruya Padişahca atanması işini bir olupbittiye getirerek gerçekleştirmek ister. Bu düşünce ile Hatt-ı Hümayunda Harbiye ve Bahriye Nazırı olarak Ethem ve Emin Paşaların adlarını Şeyhülislam Ziyaettin Efendi'ninki ile birlikte yazar
Ethem paşa'yı bir gün önce kendiliğinden Harbiye Nazırı yapmış olduğu ilan edilmiş idiyse de bu bir zaruretin sonucu saylılabilirdi. Hatt-ı Humayunda iki nazırın adının geçmesi ancak Kanun-u Esasi aleyhinde bir girişt sayılabilirdi.
Tevfik Paşa Sadareti esasen Abdulhamid'in ısrarlı ricası üzerine kabul etmişti. Padişahın bu girişiti karşısında istifa edeceğini söyler ve bir olup-bitti denemesini önler. Ancak Padişahın adlarını Hatt-ı Humayuna yazmak istediği iki Paşa onun dilediği Nezaretlere geçirilmekle o, ufak da olsa, bu yolda bir başarı elde etmiş olur.
Abdulhamit ayaklamanın dolayısiyle kendi lehinde olduğu inancıyla başka bir olup-bittiye kalkışır. Yukarıda anılmış olduğu gibi Mart sonlarında gürültü çıkarmış olan Yıldız'daki Arnavut ve Arap taburlarının önce Taşkışla'ya ve Nisan başlarında Selanik ve Şam'a gönderidikleri sırada aynı yerde bulunup Eyüp'te İplikhane kışlasına gönderilmiş olan istihkam taburunu yeniden Yıldız'a getirilmesi buyruğunu verir.

Hiç yorum yok: